Cannibal Holocaust (1980)


Ruggeo Deodato yönetmenliğinde, zamanında $ok etmi$, $imdi izlendiğinde bile $ok edicek sahnelere sahip filmdir benim gözümde.


Filmin yapıldığı yıla baktıktan sonra izlemeye ba$layınca kesinlikle dumura uğratan filmdir bu. Söylenene göre, canlı hayvanlar acımadan katledilmi$. Zaten bu konudan dolayı kendisine dava açılmı$ filmin sonrasında. İnsanlara gelicek olursak, onların sahnelerinde de hiç bir efekt yok gibi duruyor. Fakat sonlarına doğru penis ve kafa kesilme sahnelerinin gerçekliğinden dolayı, öldürüldüler sanıldığı için, filmden sonra yönetmen oyuncuları televizyon $ovuna çıkarmak zorunda kalmı$. Hayvanların öldürülmesini kesinlikle desteklemiyorum fakat hiç bir efekt kullanmamak filmin orjinalliğini korumu$ ve benim gözümde kült film kıvamına yükseltmi$tir.

Bunların yanında filmin konusu ise bir $ahane. İnsanların uzayı fethetmeyi dü$ündükleri sırada, kendilerinden 1-2 saatlik uçak mesafesinde kabileler halinde ya$amasını vurgulayarak ba$lıyor film. 4 genç bu insanları ara$tırmak için bulundukları ormana gidiyor, video çekip ara$tırma yapmaya ba$lıyorlar fakat bir süre sonra sapıtıp onları yakmaya çalı$ıyorlar, kızın tekine tecavüz ediyorlar. Filmin bence anlatmak istediği ise, onların kendi kültürlerinde ve ya$adıkları zamana göre bile olsa kendi durumlarında birbirlerini avlaması ya da birbirlerini yemesi normal iken, bu 4 gencin yanlı$ olduğunu bilmesine rağmen türlü canavarlıklar yapmaları. Neyse, zaten filmin sonunda hepsi kesilip biçilerek öldürüyorlar. Kendileri için üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Film ise bu görüntüleri onların öldükleri yere gidip alan bir profesörün geri geldikten sonraki görüntüleri yayınlamak istemeyi$i ve ya$anan vah$et üstüne, aslında önemli olan konuları aydınlatmaya çalı$masının üstünde durmu$. 4 gencin bol bol görüntüsü var filmde. Eğer mideniz sağlamsa uncut versiyonunu izlemeye özen gösterin. Efekt konusunda dediklerimi daha iyi anlayabiliceksiniz o zaman.

Filmin konusu ise, bana göre oldukça iyi olmakla birlikte, insanlığın bir açıdan ne kadar vah$i olduğunu, tek taraflı dü$ünüp sadece kar$ısındakini suçlamayı refleks haline getirdiğini anlatıyor.

Son karedeki söz ise kesinlikle filmin can alıcı noktası olmu$ denebilir.

Points:9/10

Posted at time: 19:06 on 31 Ağustos 2009 Pazartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Das Experiment (2001)


Oliver Hirschbiegel yönetmenliğinde bir psikolojik gerilim filmi.


Ya$anmı$ bir olaydan yola çıkılarak hazırlanmı$, insanın psikolojisi üstündeki deği$imler üstüne bir deneyin kontrolden çıkması anlatılmı$. Gayet gerçekçi hazırlanmı$ bana göre. 120 dakikalık süresine rağmen oldukça saran bir film. Sıkmadan akıp geçiyor film. Filmi izlerken, 77 numaranın tek gecelik a$kının neden arada sırada gösterildiğini filan merak etmi$tim, bi numarası olucak bu kadının derken filmin sonunda çıktı sahneye.

Filmin konusu ve senaryosu oldukça güzel. Konuya direk giri$ yapıyor. Oyalamıyor insanı. Anlattığı konunun gerçeklere dayanması ise insanı izlerken çok rahatsız ediyor. Bu kadar övmeme rağmen, aslında izlerken rahatsız olmadım değil. İnsan psikolojisiyle oldukça sağlam bir $ekilde oynuyor film kendi süresi içinde.

Genelde Alman sinemasına pek yakın değilimdir. İnsanlar biraz daha soğuk gibi duruyorlar bana göre. Fakat bu filmi ayrı bir kö$eye koymak lazım sanırım. Oyunculuklar bir harika zaten. Film boyunca Berus' u öldürmek istiyor insan. 77' ye yaptıklarını görünce sinirleniyor. Dayak yiyen gardiyana üzülüyorsunuz. Kesinlikle izlenmesi gerekli diye dü$ünüyorum.

Points:9/10

Posted at time: 20:05 on 30 Ağustos 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Shoot 'Em Up (2007)


Ba$ka bir filmini izlemediğim, Michael Davis' in filmi.


İtiraf etmeliyim, izlememdeki en önemli sebep Monica Bellucci' ydi. Güzelde kotarmı$ rolünü. Keza Clive Owen ve Paul Giamatti gibi. Aslında övmeme rağmen, normal bir aksiyon filminden kendini ayırıcak fazla özelliği yok gibi. Hatta bana eski zamanlardaki kahramanları hatırlattı. Ordan atlayıp vurmalar, yerden kayıp bacağından vurmalar falan. Bilmem kaç ki$iyi öldürdükten sonra sadece, o da kazara kolunu kur$un sıyırması gibi.

Fakat filmin türü öyle aslında. Yani zaten geyik sahnelerdende belli olduğu gibi ciddi bir aksiyon filmi değil. Hatta bu yüzden filme kötü demekte zor aslında. Eğlenceli olmu$ türün sevenleri için.

Konusu ise, Mr. Smith, bir bebeği kurtarır, bebeği öldürmek isteyen adamları öldürmeye ba$lar. Sonra neden pe$inde olduklarını öğrenir..

Points:6/10

Posted at time: 19:11 on 29 Ağustos 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Hulk vs. Wolverine (2009)


Kendisi kısa fakat etkileyici olmu$. Zira ba$ından sonuna kadar aksiyon durmadan devam ediyor. Bu ayrıntıdan dolayı puanını yüksek vericem. Fakat gelin görünki, Wolverine' i $oparın teki yapmı$lar bence bu filmde. Gelenden gidenden dayak yiyor kendisi. Hani oyununu oynamı$tık biz, etraftaki tüm canlıları öldürüyordu, hani acımasızdı? Hulk' ı herkesi kesip biçen olarak canlandırmı$lar. Bu filmde ayrıca Sabretooth, Deadpool gibi benim sevdiğim karakterleri görmekte mümkün. Zaten kısa olduğu için oturun izleyin, fazla yazmıycam hehe.


Points: 7/10

Posted at time: 20:28 on 28 Ağustos 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

The Haunting in Connecticut (2009)


Peter Cornwell' in yönettiği korku-dram filmi.


Öncelikle $unu söylemeliyimki, ara ara gerdirme çabalarıyla, filmin sonuna doğru ufak bir ivme ve biti$. Bu kli$eyi görmü$tük daha önce de. Aslında çok kötü bir konusu ve senaryosu olmamasına rağmen daha güzel bir film yapılabilirdi. Senaryo kötü değil dediysem, iyi de değil aslında. Bazı yerlerde birbirinden kopuk ayrıntılar/detaylar yok değil. Saçmalıklarda var üstelik. Mesela, kim hayaletle uykudan uyandığında yatağında kar$ıla$tıktan sonra tekrar o evde yatmaya devam eder. Yahu yok mu oralarda bir otel falan? Ayrıca, Peter karde$im, bu film korku filmi yahu. Bu kadar dram bizim Asmalı Konak' ta vardı daha önce. Yok gitar parçalamalar, yok tartı$malar üzüntüler falan. Tamam, hangi aile oğlunu kaybetse sorunlar ya$ar, ama dram öğeleri sokmana gerek yokki korku filminde.

Oyunculuklar kesinlikle üst seviyede değil. Ne az ne fazla. Yeterli miktarda kullanılmı$, fazlası için çaba harcamamı$lar sanki. Amanda Crew' i gördük filmde. Yüzümüz güldü desem yeridir. Masum kedi gibi bir hatun zaten, fazla da ön plana çıkmadan tamamlamı$ filmi. Yerinde olmu$ bence.

Filmin konusuna gelince, çocuğunun hastalanmasından sonra hastaneye gidip gelmekten yorulan anne, hastaneye daha yakın bir yere ta$ınmaya karar verir. Yeni ev, eski bir cenaze evi olmasına rağmen kirası ucuz diye sesini çıkarmaz. Diğerlerinin bundan haberi yoktur fakat yava$ yava$ öğreneceklerdir. Fakat çok yava$ öğrendiler yahu. Söylemeden geçmeyelim, film gerçek hikayeler üstüne kurulmu$. Filmin yalancısıyım bende..

Points:5/10

Posted at time: 18:09 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Wicked Little Things (2006)


After Dark Horrorfest faciası bir film daha.


Film, korkutma çabasına (dikkat edin çabası diyorum), o kadar geç girdiki, bir ara yanlı$ filmi izliyorum diye dü$ündüm. Sonlarına doğru biraz korkutma çabası ve pat diye, sanki filmi kesmi$ler gibi bir biti$ sahnesi. Kadının son sahnedeki $ımarık laflarına diyecek pek bi sözüm yok zaten. Film, çok farklı bir olayla kar$ımıza gelmese de, çocuk zombi olayı fena değildi bence. En azından yeni bir$ey yapıldığı için pek yadırgamadım. Fakat yapmayın gözünüzü seviyim, el kadar çocuk bunlar resmen. Tek tokatlık canları varken, ne bu hır gür kuzum? Birde dikkat ettiğim bir nokta daha var. Her toplu gözüktüklerinde biraz daha artıyorlardı. Sanki yeni katılan elemanları vardı aralarına. Fimin kendisine gelirsek, oyunculuk adına $ahane bir i$ yaptıklarını söyleyemeyeceğim. Standarttı hepsi. Bazen filmden kopmalar ya$anmadı değil hatta. Yukarıda da söylediğim gibi olaya o kadar geç giriyorki insan sıkılıyor filmi izlerken.

Fazla uzatmadan bitirmek istiyorum, filmin konusu $öyle efendim. İki kızı olan ev hanımı ablamız kocası öldükten sonra, daha önce gitmediği, kocasınında sakladığı evlerine giderler. Eskiden e$inin ailesinin ya$adığı bu evde, geceleri çocuk zombilerin dola$tığı yönünde söylentiler vardır. Bu çocuklar, eski zamanlarda çevrede bulunan madende çalı$tırılmı$ ve bazıları ölmü$tür.

Points:3/10

Posted at time: 17:50 on 27 Ağustos 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

The United States of Leland (2003)


Leland ki$isinin, öğretmeninden aldığı kitabın kapağına verdiği isimdi filmin ismi. İlk dakikada spoiler verdim böylelikle.


Filmin senaryosu oldukça güzel. Aslında konu farklı bir fikirden meydana gelmi$ olsa da, $ahsen benim pek ilgimi çekmedi. Fakat senaryonun güzelliği oyuncularla birle$ince çok leziz bir yapım çıkmı$ ortaya. Leland' ın replikleri diğerlerinden biraz daha öne çıksada, bo$ konu$maların pek olmadığı bir film olmu$.

Kendisiyle ilgili söyleyecek pek bir $ey yok aslında filmin.Tavsiyem, izleyin, izlettirin..

Points:7/10

Posted at time: 18:24 on 26 Ağustos 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

The Uninvited (2009)


Janghwa Hongryeon isimli 2003 yapımlı Güney Kore filminin, Hollywood tarafından yapılmı$ remake' idir kendisi. Bu filmle ilgili bi kaç kötü yorum vardı. Bir kaç saniyeliğine önce kötüyü izleyip sonradan iyiyi izlemenin daha güzel olucağını dü$ündüğümden ötürü, önce bu filmi izledim. Neden böyle yaptığımı bende bilmiyorum sayın seyirciler.


Neyse filme gelmek istiyorum, güzeller güzeli Elizabeth Banks' in yanına 2 adet tatlı kız konulmu$ bu filmde. Özellikle ev ve çevresi süper bi alan. Bunu söylemeden geçemem. Senaryosu orjinal filme dayanmı$ sanırım farklı bi fikir değil öncelikle bunu kabul etmek gerekli. Fakat gayet güzel. Orjinali izlediğimde onunda yorumunu yazıcam zaten.

Fakat bi kaç cümle etmek istiyorum oyuncularla ilgili. Baba kız konu$lamaları biraz yapay duruyor öncelikle. Bazı bi kaç replikte gayet soğuk olmu$. Onun dı$ında, pek bi$ey göremedim ben. Sonu güzel olmu$ evet doğru, fakat o da orjinal bi fikir değil. O yüzden pek bi etkileyiciliği yok gibi duruyor.

Konusu ise, psikolojik sorunları olan kız, belirsiz ya da hatırlayamadığım bi süre boyunca akıl hastanesinde kaldıktan sonra evine döner. Zaten akıl hastanesine girmesinin sebebi annesinin bi yangında ölmesidir. Eve döndükten sonra eskiden annesinin hasta bakıcılığını yapan kadınla babasının birlikte olduğunu bi ili$kileri olduğunu daha sonrada evleneceklerini öğrenir. Kadından $üphelenmeye ba$lar ve olaylar geli$ir.

Points: 7/10

Posted at time: 20:18 on 25 Ağustos 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

I Love You, Man (2009)


Jason Segel' ın oynadığı filmlerde ve dizide kötü bi$ey görmeyen birisi olarak bunuda sevdim yahu diyebilirim kolaylıkla. Hatta sadece sevmek, eh i$te güzel olmu$ anlamında değil. Baya baya süper film olmu$ bu yahu.


Jason Segel' ın filme biraz geç girmesi aslında ba$larda kötü gibi gözüksede, aradaki farkı kapattığından emin olabilirsiniz. Zaten iyi bi oyuncu olan Jason, filmin güzel senaryosu ve konusuyla döktürmü$ denebilir. Espriler gayet güzel olmu$. Sulu ve cıvık espri neredeyse yok gibi. Paul Ruud ve Rashida Jones gerçekten birlikteler sanki.

Fakat filmin süprizi benim için Jaime Pressly idi. Kendisine a$ık biri olarak bi anda filmde görünce oturduğum koltuktan doğrulup dikkatimi vermeye ba$ladım bi anda $im$ek çakmı$ gibi. Filmin casting bölümüne izlemeden önce bakmadığım için çok tebrik ettim kendimi ilk defa.

Points: 9/10

Posted at time: 19:16 on 24 Ağustos 2009 Pazartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Young People Fucking (2007)


Öncelikle $unu belirtmeliyimki, standart bi film olmadığı için aileyle birlikte izlenmesi sakat olabilir.


Uyarıyı geçtikten sonra filme geliyorum. Senaryosunun muhte$em olmadığı bi gerçek. Eldeki bu malzemeyle çok daha güzel bir$ey yapılabilirdi bence. Aaradaki espriler biraz daha arttırılabilirdi mesela. Zira komedi filmi olmasına rağmen pek güldüğümü hatırlamıyorum. Oyunculara gelirsek eğer, aralarından sadece ex sevgililerdeki adam biraz sırıttı gibi sanki. Diğerleri oldukça iyi i$ çıkarmı$.

Filmde dikkatimi çeken tek hata, sex evresinde çiftlerin bi$ey yapmamı$ olmasıydı. Kendilerine verilen süreyi kaydırmı$ gibi gözüktüler sanki. Bunun dı$ında gayet güzel bi içeriğe sahip. Arkada$ olanlar ise benim favorim bu filmdeki. İlk bulu$manın sonuda gayet $ok edici ve güzel olmu$. Diğerleri sıradanlıktan kurtulamamı$ gibi sanki. Ex' lere biraz deği$ik bi tat verilebilirdi. Çiftler ise sex durumunda saçmalamı$lar. Sonuçta farklı bi$ey denenmesi gerekirken erkeğin görevini tersine çevirmenin pek gerekli olduğunu dü$ünmüyorum. Oda arkada$ı ise eğlenceliydi, tam dozundaydı. Ne eksik ne fazla bi$ey koymu$lar onlara. Fakat Diadora Baird ne güzel bir kadındır yahu.

Points: 8/10

Posted at time: 17:17 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

The Boat That Rocked (2009)


Ele geçirdiğim gibi tükettiğim ender filmlerden oldu bu film. Hakkında bi tane kötü yazı okumayınca acele etmem gerektiğini dü$ünmü$tüm. Harikulade bir film sayın seyirciler.


İzlerken farkettiğim bi kaç hata vardı aslında, öncelikle ondan bahsediyim. Carl' ın, sevgilisinin çalınması kar$ısında üzüntüsüyle tepkisi çok manasızdı. Adama, "Beline sağlık abi" demediği kaldı bir tek. Denize açılmaya karar vermeden önce gemiyi kontrol etmeyen mürettebat ne i$e yarar bunu da merak ettim. Bilmem kaç senedir aynı yerinde duran gemi elbet hareket etmeden önce bi gözden geçirilir değilmi çabucak ta olsa? Fakat iyiki hareket ediyorlar. Yoksa devletin gelip onları yakalamaları çok kötü bi son olurdu. Bunu ayrıntıyı iyi mi kötü mü karar veremedim sadece yazmak istedim hehe. Ayrıca filmin sonunda herkes sudan kaçmak için teknenin burun tarafına gittiğinde hava zifiri karanlıkken, Bob' u gösterdikten hemen sonra bi anda aydınlanması saçma olmu$. Biraz daha süre geçirilebilirdi.

Oyuncuları teker teker incelemek istemiyorum. Hepsi bi harika. Zaten aralarında kendini daha önce de kanıtlamı$ olanlarda var. Yenilerinde hiç biri sırıtmamı$. Casting ekibi harika i$ ba$armı$ keza oyuncularda öyle. Herkes yerli yerinde. Bir tane sırıtan göremedim ben. Birde kendilerini engellemeye çalı$an devlet görevlisi Adolf Hitler' e benziyordu.

Bunların dı$ında konusu ve senaryosu oldukça iyi. Orta seviyede filan desem vicdan azabı çekerim.

Enteresan olan bi nokta daha vardı ki oldukça iyi. Jimi Hendrix' ten genç ve yetenekli gitarist diye bahsedilmesi. Tabiki o zamana göre öyle orası gerçek. Fakat bizim gibi kendisini canlı görememi$ insanlar için oldukça fantastik bi olay gibi duruyor. Filmin müzikleri ise zaten tahmin edebileceğiniz gibi olağanüstü.

Points:9/10

Posted at time: 19:09 on 23 Ağustos 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,

Benny's Video (1992)


Her$eyden önce rahatsız bi film bu Benny's Video.


Çekimleri yakın çekim ve uzak çekim olarak ikiye ayırıcak olursak gayet orantılı kullanılmı$. Yerinde ve zamanında olmu$ hepsi. El kamerasıyla çekilen görüntüler gayet samimi duruyor. Oyunculuklar ise Benny dı$ında oldukça harika. Özellikle ailesinin cesedi saklamayı planlarken sarfettiği replikler kan dondurucu cinsten. Benny ise daha sonra oynadığı Funny Games filmine gönderme yapmı$ adeta. O nasıl bi sakinliktir cinayet i$ledikten hemen sonra filan. Üstelik o ya$ta.

Fazla ayrıntıya girmeden gözüme batan yerleride yazıp bitiriyorum. Zira, filmde bi ara Mısır' a gidiyorlar. İ$te orada filmi kapatmak geliyor insanın içinden. Sanki filmi 105 dakika ya tamamlamak için koymu$lar gibi bir his uyandı bende. Üstelik Haneke gibi bir üstadın adının olduğu bir yapımda görmek mutsuz etti beni. Filmin konusu ise $ok edici. Sonu pek güzel olmasa da, iç dünyasına kapanmı$ sürekli video izleyen bi çocuğun sadece nasıl olduğunu görmek istediği için bir kızı öldürmesi ve ardından geli$en ilginç olayları anlatıyor. Televizyona verilen ayarların çokluğunu görebilmekteyiz.

Points: 6/10

Posted at time: 19:34 on 22 Ağustos 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

No Country for Old Men (2007)


Film, ismiyle anlatmak istediği sanırım Tommy Lee Jones' un canlandırdığı $erif karakterinin artık teknolojinin gerisinde kaldığı ve artık suçluların ondan ve meslekta$larından daha hızlı ve daha akıllı olduğu.


Benim filmden anladığım ise, eskiden Amerika' da bi çok salak insan olması. Yahu sen o kadar parayı bul yaptığın hareketlere davranı$lara bak. Salaklar saymakla bitmiyo üstelik, Javier Bardem' in canlandırdığı Anton Chigurh karakteri ise hepsini öldürmekle çok iyi yapıyor aslında. Yahu bu kadar çok salak insan olurmu bi filmde. 1 olsun 2 olsun, Chigurh ve Ed Tom Bell dı$ında hemen hepsi aptal adamların. Üstelik sonu çok ilginç olmu$ cidden. Kız öldü mü ölmedi mi belli değil, adamın parayı alıp almadığı belli değil.

Senaryodan bu kadar bahsetmek yeterli bence. Oyunculuklara gelicek olursak Tommy Lee Jones ve Javier Bardem gayet iyi oynamı$lar. Hatta bayağı iyiler. Fakat diğer karakterlerin hepsi salak olduğundan mı bu kadar öne çıktılar bilemiyorum.

Imdb' de bu film 113' üncü sıraya nasıl çıkar aklım almıyor öncelikle. Tamam kötü film değil çok, ama kesinlikle o sırayı hak edicek bi malzemesi yok. Üstelik 4 adet Oscar' ı var. Yuh artık. Kimden neyden dolayı abartılmı$ orası da bir muamma zaten. Fakat Chigurh karakteriyle gayet sağlam bir psikopat kazandırmı$lar film dünyasına. Ba$ka da bir numarası olduğunu dü$ünmüyorum. Hazır Chigurh' tan bahsetmi$ken tekrar $unu söylemeliyim. Tommy Lee Jones' un Batman Forever filmindeki Two-Face karakterini hatırladım sürekli. Bozuk para atması ve insanları ona göre öldürmesi bana onu hatırlattı. Ne yaptılar, sette anla$ıp doğaçlama mı takıldılar bilemiyorum.

Okuduğum bazı yorumlarda dikkat ettim, kimse müzik olmadığını farketmemi$ bu filmde. Var fakat çok nadir bi $ekilde. Oscar alan herhangi bi film kadar değil mesela. Hepsini izlememi$ olsamda bu yorumu yapabilirim sanırım. Müzik olarak yetersiz kalmı$ bir film No Country For Old Men

Points: 5/10

Posted at time: 20:06 on 21 Ağustos 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Haute tension (2003)


Bilmem kaç ülkede yasaklanmı$ bir film. Fakat neden? O kadar gore sahneleri olmadığını dü$ünüyorum, zira filmin sonunda ve içinde bi kaç sahne hariç o kadarda mide bulandıracak bi film değil.


Senaryoya gelicek olursak, olmamı$ bence. Filmin sonuna bu $ekilde bi twist koymak gereksiz. Zira, tüm heyecanı söndürdü. Ayrıca filmin ba$ından beri belliydi kızın $izofrenik olduğu fakat olmamasını ümid ettim. Ayrıca senaryoda bilmem kaç tane tutarsızlık vardı. Ayrıca kli$elerde bolca serpilmi$ti.

Oyunculuklar idare eder bi $ekilde. Cécile de France fena değil. Onu özellikle yazdım çünkü diğerleri biraz geri planda kalıyorlar. Sırıtan yok aralarında, fakat katil olarak lanse ettikleri adam biraz daha korkunç olabilirdi. Bütün gün oturup tv izleyen bira içen eski Amerikan ailelerindeki kötü babalara benziyor kendisi.

Fakat filmi bu kadar dikkatle izlemeden, zevk almaya çalı$ırsanız i$ deği$ir. Korku filmlerinde genelde aynı $eyler olduğundan dolayı az da olsa deği$iklik katmı$ bi film kendisi. Konusu diğerlerinden deği$ik olmu$ fakat Fight Club' a benzeyen sonuyla bok etmi$ler denebilir. Ama kesinlikle kült olacak bir film değil bence. Müzik olayına gelirsek eğer, filmle alakasız, teenager filmi müzikleri gibi $arkılar seçmi$lerki hiç beğenmedim.

Points:6/10

Posted at time: 18:45 on 20 Ağustos 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Vicky Cristina Barcelona (2008)


İlginç bir Woody Allen filmi.


Senaryosundan ba$lamak gerekirse, gayet ayrıntılı olmu$. Birbirine geçmi$ bir çok konu i$leniyor ve hemen hiç bi ayrıntı kaçırılmamı$ gibi. Bu konuda tebrikler. Üstelik samimi bi film. Neden bana öyle geldi bilmiyorum fakat samimi gerçekten. Çok olmasa da samimi yani. Özellikle müzikleri çok güzel olmu$. Parçaların hepsi çok güzel değil açıkçası fakat filme gayet oturmu$ hepsi.

Oyunculuklara gelicek olursak, ressam rolünde olan Javier Bardem iyi i$ çıkarmı$. Scarlett Johansson her zamanki gibi. Bazı sahnelerde çok tatlı olmu$ yalnız. Rebecca Hall ise gayet soğuk geldi bana. Sanki bi kopukluk vardı oyununda. Penelope Cruz ise çok geç girdi filme. Bence daha çok gözükebilirdi. Kötü değildi zira.

Konusuna gelicek olursak, Vicky ve Cristina isimli iki arkada$ Barcelona' ya tatile giderler ve orda bir ressama a$ık olurlar. Bundan sonra olaylar geli$meye ba$lar. Cristina ressamla birlikte ya$amaya ba$larken Vicky evlenir ama mutsuzdur. Ressamın eski karısı geri döner. 3 ki$ilik bi ili$ki ya$amaya ba$larlar. Daha sonra Cristina ayrılmak ister. Bu sırada kendine güvenen ne istediğini bildiğini sanan Vicky ressamı unutamamı$tır. Ona geri döner fakat Penelope Cruz elinde silahla çıkagelir. onları yakalar filan. Ayrıntıya girmeden konusu budur filmin. Fakat izlenmesi gereken bi film olduğunu dü$ünmekteyim kendisinin.

Points:7/10

Posted at time: 18:35 on 19 Ağustos 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Choke (2008)


Chuck Palahniuk' un oldukça iyi olduğu söylenen, ki benim okuyamadığımdan dolayı üzüldüğüm kitabından uyarlama bir film Choke.


Okuduğum bazı yorumlara göre, kitaba göre oldukça sönük hatta bok gibi olduğu söyleniyordu izlemeden önce. Kitabı hala okumadığım için bunlarla ilgili bi$ey söyliyemeyeceğim. Fakat film olarak o kadar kötü değildi. Yani söyledikleri kadar. Biraz gençlik filmi gibi olmu$ kabul, hatta söylenene göre oldukça fazla ı$ık kullanılmı$ havasını öldürmü$ filmin, ki bende bunu izlerken dü$ünmü$tüm. Aslında konu, bi gençlik filmi konusu olmadığı halde neden böyle çekmi$ler filan diye. Fakat oyuncuklar oldukça iyi olmu$ kanımca. Kelly Macdonald zaten Trainspotting' den bildiğimiz beğendiğimiz bir ki$iydi. Bunun yanında Anjelica Houston' da oldukça iyi oynamı$ bence. Sam Rockwell hep aynı performansta olan birisi olmasına rağmen, bi kaç sahne dı$ında hiç sırıttığını görmedim $ahsen. Velhasıl, idare eder bi film olmu$. Çok eksiği var fakat konu oldukça iyi. Biraz daha kasabilselermi$ kendilerini enfes bi film çıkabilirmi$. Bu $ekilde olmamı$ pek.

Points:6/10

Posted at time: 19:02 on 18 Ağustos 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Hellboy Animated: Blood and Iron (2007)


Çok fazla animasyon izlememe rağmen bi kaç cümle yorum yapıcam bu filme.


Öncelikle Hellboy karakterini ailecek izliyoruz, bunu belirtiyim. Kendisi iyi çocuktur, delikanlıdır fakat bu animasyon pek olmamı$ gibi. Neden diyecek olursanız, çizimler çok süper değil fakat kötü de değil, orta sınıf. Ama 75 dakika boyunca pek saran bi hikayesi olmadığı açık. Seyirciyi kendine çekememe gibi bir sorunu var. Ya da ben öyle hissettim bilmiyorum.

Points: 6/10

Posted at time: 19:53 on 17 Ağustos 2009 Pazartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Coming Soon (2008)


Bir Tayland korku denemesi Coming Soon.

Fena sayılmayan bi fikri beyaz perdeye ta$ımı$lar fakat The Ring' i hatırlatıyor fena halde. Ayrıca filme 83 dakika çok gibi sanki. İnsanın içini bayıltan o kadar fazla gereksiz kare varki, insan bazen filmden kopup sıkılmaya ba$lıyor. Yönetmen karde$im, sanırım ses efektlerini bedava bulmu$. Hemen her yerde ses efekti koymu$. Açılan du$ perdesindeki gibi. Potansiyel bir korku karesinde gerilim türünde müzik koyup bi saat uzatmı$ filmi. Mesela az önce bahsettiğim sahnede, adamın eli bir türlü du$ perdesine eri$emiyor müzikten dolayı. Senaryosunun ya da senaryo yazdıran fikrin orjinal olmadığıda çok açık. The Ring' le hemen aynı duruyor. Ordaki gibi daha önce ölmü$ biri sonradan izleyenleri öldürmeye çalı$ıyor.

Filmin kendisinde bi çok saçmalık var zaten. Mesela deli kadının evindeki dü$me sahnesi oldukça komik olmu$. Bide kol saati meselesi var. Bu filmde gördükki bir kol saati yuva yıkabilecek kapasitedeymi$. Üstelik, adam korkudan saati yere dü$ürüp kaçtıktan sonra saat cebinde olabiliyor. Bunuda filmden öğrendik. Demekki saat diyip geçmemek lazımmı$. Bunlar kendi kendilerine hareket edip, evlilik bitirebilirmi$. Sonuçta Japon saati bunlar. Akıllı aletler.

Filmle ilgili söylemeden geçemeyeceğim bi ayrıntı daha var. Yahu bo$verin siz bu filmi. Filmin içinde gösterdiğiniz, oyuncunun öldüğü film bundan daha korkunç. Varın onu gösterin. Zaten ba$roldeki çocuğu maymun etmi$siniz. Adamın arkasında duruyor kadın, bi saatte dönemiyor sanki boynunu kullanamıyormu$ gibi. Filmin adınıda direk "Kötü Ruh" yapın. Öyleydi sanırım içindeki filmin adı. Özellikle boğulma sahneleri filan, idare eder bi $ekilde.

Points:2/10

Posted at time: 19:47 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Death at a Funeral (2007)


"Everything's so fucking green!"


Bu defa yazıma spoiler vererek ba$lamak istedim. Gerçi tam bi spoiler değil. Neyse.. Death at a Funeral, son zamanlarda izlediğim en iyi komedi filmlerinden biri. Kesinlikle harika olmu$. Filmdeki karakterlerden tek bi tanesi bile sırıtmamı$. Hepsi yerinde seçimler olmu$. Bu yüzden hepsini teker teker anlatmayacağım.

Filmin senaryosuna gelirsek eğer, tahmin edilebileceği gibi basit fakat özenle hazırlanmı$. Herhangi bi detayın atlandığını görmedim. Bazı sahneler önceden tahmin edilebiliyor fakat sırıtan bir yeri yok. Sonuçta bi komedi filmi olduğu için repliklere ve komediye daha önem verilmesi gerektiğini dü$ünüyorum. İnsanları dü$ünmeden güldürmesi daha güzel. Çekimlerinde herhangi bi efekt yok. Ve sanırım filmin hiç bi yerinde görsel efekt kullanılmamı$. Biraz makyajla halletmi$ler hepsini.

Points:9/10

Posted at time: 18:58 on 13 Ağustos 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Miss March (2009)


Tipik bi Amerikan komedisiyle kar$ı kar$ıyayız.


Zach Cregger ve Trevor Moore ikilisi filmi hem yazmı$, hem yönetmi$, hemde ba$rollerde yer almı$lar. Ki$isel dü$üncem Trevor Moore' un canlandırdığı karakterin komik olmaktan çok salak gibi gözükmesi. Daha doğrusu komik olmaması. Zaten filmde bi kaç sahne dı$ında komik bi$ey görmek pek zordu. Bi kaç gönderme yapmı$lar tahminimce. Arabanın arkasından gelip saplanan baltada, My Bloody Valentine' a, Horsedick.MPEG klibinde ise herhangi bi ünlü popçuya. Bunun dı$ında pek zeki denilebilecek esprilere sahnelere sahip değildi film. Fakat bo$ zamanda arkada$larla eğlenmek için izlenebilir. O da bi ihtimal, çok fazla bi$ey beklemeyin filmden. Ve unrated versiyonunu izleyin.

Konusu ise $öyle, hayatının kadını olarak gördüğü kızla mezuniyet gecesi seks yapıcak olan Eugene, merdivenlerden dü$er ve 4 yıl komada kalır. Uyandığında ise sevgilisi Playboy' un ünlü mankenlerinden biri olmu$tur.

Points:3/10

Posted at time: 19:24 on 12 Ağustos 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Perkins' 14 (2009)


After Dark Horrorfest' ten bir film daha. Kesinlikle okullarda eğitim alan genç bünyelere gösterilmesi gerekli olan bi film bence.


Allah belalarını versin çünkü. Vermi$te zaten. Herhangi bi insan, filmlerin teknik detaylarıyla ilgilenmeyen ya da genel olarak pek bi bilgisi olmayan bi ki$i bile böyle güzel bi fikri bu kadar boktan çekemez karde$im. Naaptınız, dünyadaki en gerizekalı insanı bulup ona mı yönettirdiniz filmi. Üstelik bu bi festival filmi. Yani güzel olması lazım değilmi? Süper olmasa da, ki her festivaldeki filmler süper değil, fakat belli bi seviyeleri var. Bunda o da yok. Her$ey bok gibi filmde. Oyunculuk desen, iğrenç ötesi. Sanki oynamamak için uğra$mı$lar. Tüm filmde bi tane rol yapabilen insana rastlayamadım ben. Görsel efekt desen sıçmı$ batırmı$lar. Bi insanın kafasının dağılması bu kadar mı kötü gösterilir karde$im. Tamam olabilir maddi olarak kar$ılayamıyor olabilirsin, o zaman gösterme yahu. Yapma yani bunu bize. Git dram filmi yap. Onları ezmek istediğimden değil, görsel efektin öne çıkmadığı film türü olarak aklıma ilk gelen olduğu için söyledim. Yahu neresinden tutsan orasından elinde kalıyor film. Bu kadar boktan replikler olur mu yahu? Bu kadar saçma sapan detaylar olur mu? Hepsini teker teker yazamıycam zira hepsini tutamadım aklımda. O kadar fazlalar yani.

Filmin tek bi artısı var gözümde, normal bi korku filmine göre çok uzatmadan girmi$ konuya. Aynı Autopsy' ye benziyor bu konuda. Başkada bi numarası yok. Müziklerde çok kötü. Filmlerle hiç ilgisi olmayan bi insanı sokaktan çevirip yönet karde$im bu filmi desen ancak bu kadar kötü olur. Halbuki elinde ne kadar güzel bi fikir var. Birazcık iyi yönet bak nası fırlıyosun diğerlerinin arasından. Ba$tan a$ağı görsel efekt koymana da gerek yok. Biraz ciddi yap i$ini yahu.

Konuyuda anlatıyım bari.. Roland Perkins isminde bi piskopat, ailesinin gözleri önünde öldürülmesinin etkisiyle büyüyüp olgunla$tığı zaman çocukları kaçırmaya ba$lar. Başroldeki saçma arkada$ ise kaçırılan çocuklardan birinin babası ve polistir. Bi gün bu adamı yakalarlar ve o olduğu ortaya çıkar. Fakat kaçırıp beyinlerini yıkadığı, zombilere çevirdiği 14 tane çocuk serbest kalır. Etrafta terör estirmeye ba$larlar.

Points:1/10

Posted at time: 18:35 on 11 Ağustos 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Autopsy (2008)


After Dark Horrorfest' ten bi film Autopsy.


Resimlerle kolaj tadında tatlı bi giri$ten sonra direk konuya giriyor hiç uzatmadan. Güzel bi olay. Fakat filmin geri kalanı için aynı $eyleri söylemek mümkün değil. Kli$elerle doldurulmu$. Sürekli $im$ek çakan gürüldeyen bi hava mı dersin, arkada$ını ve sevgilisini bırakamadan giden mi dersin, replikler mi dersin, öldürmek için sevgilisine ötenazi yapmasını mı beklersin.. Var oğlu var filmde, kli$e yapalım diye uğra$mı$lar sanki.

Terminator 2 filmindeki T-1000 abimizde rol almı$ bu filmde. Paraya sıkı$mı$ sanırım. Yoksa oynamamalıydı böyle bi filmde. Zaten filmin sonunda bi Terminator havası estirmedende gitmemi$. Diğer oyuncuların hiçbiri iyi değil filmdeki. Hepsi çok soyut durmu$lar. Sanki ricayla ya da ne bileyim isteksiz oynamı$lar aldıkları paraları mı beğenmemi$ler ne. Öyle bi havası var filmin. Herkes bitse de gitsek diye oynuyo sanki. Zaten film 84 dakika. Hehe.

Filmde, iyi i$ler çıkartan, adamım benim be dedirttiren Robert LaSardo' da var. Zaten kendisi rol yapabilen tek ki$i sanırım. Fakat o da çok iyi değil bu filmde nedense. Geldim filmin tek güzelliğine.. Jessica Lowndes. Kendisi dünya güzeli olmasının yanında, böyle boktan bi filmde bile iyi oynayarak takdirimi toplamı$tır. Zaten Masters of Horror' dan tanıyoruz kendisini. Umarım daha çok ve güzel filmlerde görebiliriz. Filme 2 puan veriyorum sırf senin için değerini bil Jessica.

Points:2/10

Posted at time: 17:26 on 10 Ağustos 2009 Pazartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

This Is England (2006)


Çok iyi olabilecekken iyi olmu$ film.


Irkçılık üzerine, İngilizler tarafından yapılmı$ güzel bi film This is England. Özellikle görüntü yönetmenliği, zamanın aktarılması gibi $eyler çok iyi olmu$. Müzikleride filmin havasını destekler nitelikte. Milky' yi ta$ırlarken ba$layan, sonraki görüntülerde kullanılan müzik çok dikkatimi çekti. Woody' nin iyi adam olduğu daha filmin ba$ından belliydi. Daha çok ön planda olabilirdi çünkü sırıtmamı$ oyunculuk konusunda. Lol ise güzel değil fakat sempatik karakteri çizdi benim gözümde. Shaun' u koruması filan. Combo ise bi harika. Rolüyle birle$mi$ resmen. Diğerleri ise standart oyuncular. Shaun' a gelirsek eğer. Çocuk resmen yetenek. 13 ya$ında böyle bi rolun altından kolaylıkla kalkmı$. Bırakın 13' ü, 33 ya$ında bile bu rolü böyle oynayamayacak insanlar dolu sinema dünyasında. Ayrıca, gözlüklü $i$konun Pakistanlı adamın dükkanına sıçmaya çalı$ması gayet ilginç bi sahneydi. Haha..

Senaryoya gelicek olursak eğer, bence her$eyden biraz katılmı$, çok fazla $eyden bahsedilmeye çalı$ılırken ortaya karı$ık olmu$. Irkçılığın duygusal bi durumdanda kaynaklanabileceğini göstermi$ bi açıdan. Durumu kendisinden iyi olan göçmenlere duyulan nefretle hareket ediyor zaten Combo ve gittikleri toplantıdaki insanlar. Fakat filmin sonu güzel bitmi$, yalnızlıkla ba$layan Shaun yalnızlığına geri dönmü$tür.

Tek bi $ey daha var. Ulan Smell, sen ne pis kızmı$sın ya. Tamam sevgiye açsında çocuk 13 ya$ında yahu. Bide öpü$tükten sonra, "13 ya$ındasın ama 3o ya$ında öpü$üyorsun" gibi bi cümlesi vardı. Tüh sana.

Points:8/10

Posted at time: 18:26 on 9 Ağustos 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Public Enemies (2009)


Ünlü bi banka soyguncusu olan John Dillinger' ın hikayesini konu alan film.


Ki$isel görü$üm herhangi bi tür içine girmiyor. Aksiyon desen değil, biyografi desen değil, tarih desen o da değil. Ortaya karı$ık yapmı$lar. Ba$rollerde Johhny Deep ve Christian Bale var. Deep, John Dillinger' ı canlandırırken, Bale Melvin Purvis adında bi polisi oynuyor efenim. Öncelikle $unu söylemeliyimki, böyle bir kadroya göre kötü bir film olmu$. Hani izlenilsede olur izlenilmesede. İkisininde oyunculuğu kötü değil. Fakat, film bi soyguncunun hikayesini anlattığı için Christian Bale biraz arka planda kalmı$.

Konusuna gelirsek John Dillinger halkın kahramanı olan bi soyguncudur. Ki zaten gerçek hayatta da olan bi insan canlandırılmı$. Melvin Purvis' in denetimindeki polis ekibi ise John ve arkada$larını yakalamak ve öldürmeye çalı$an topluluk. Hikaye gerçekçi olmamı$ bana göre. Bir çok hatası var. Neresinden diye ba$lasam diye dü$ünürken bi tane buldum hatta. Filmin adı Public Enemies yani halk dü$manları. Burda halkın dü$manı kim bi defa bunu anlayamıyoruz. Polisler mi yoksa John' un tayfası mı? Zira, John halkın parasına dokunmazken sadece devletin bankalarını soyuyor. Fakat polislerin hiçbirisinin kötü bir karakteri yok. Tamam iyi güzel. Fakat $öyle bi durum varki, ne John tam olarak halkın yanında olduğunu gösteriyor filmde ne de polisler iyi olduklarını tam olarak belli ediyorlar. 2 sahnesi var sadece, bitanesinde bankayı soyarken, parasını ortaya çıkarmı$, paramı alın bana dokunmayın dercesine bakan adama John' un:"Biz halkın parasını değil, devletin parasını çalıyoruz" gibi bi laf etmesi. Bir de, tutuklandığı zaman yaptığı röportajdaki tavırları. Bunun dı$ında halkın yanında olduğunu pek gösteren bi havası yok. Keza Christian Bale' in de öyle. Filmdeki ilk sahnesinde bi suçluyu vurarak öldürmesi ardından pi$man bakı$ları ve görev arkada$lardan ilki öldüğü zaman destek istemesi yoksa istifa ediceğini söylemesi. Bi dengesizlik var sanırım benim çözemediğim. Eğer ya$anılmı$ bir hikayeden yola çıkılıyorsa, filmi beğendirme kaygısına dü$mek yerine gerçeklere daha fazla önem verilmesi gerekli kanımca. Fakat filmi beğendirmek içinde cicili sahneler kullanılmamı$. Olmamı$ yani sizin anlayacağınız. Bu kadroya bu isimlere yakı$mamı$ film. Değinmeden geçemeyeceğim bi konu daha varki, kendisi dünya harikası sanırım. Marion Cotillard. Bu ne sade güzelliktir arkada$. O kadarda güzel oynamı$ki, tutuklandığı ve dayak yediği sahnelerde o $i$ko adama bi kaç tane patlasım geldi o derece. Hazır kendisinden bahsetmi$ken John' un a$k olayına da girelim. Tam dozunda olan tek olay bu olmu$ sanırım. Ne uzun olmu$ ne kısa. Ne a$kın etrafında dönmü$ film, ne de ondan uzakla$mı$. Tam kararında bırakmı$lar. Anlamadığım bi nokta varki, neden bi insanın sevgilisi çok aranan bir banka soyguncusu olduğu için tutuklanır ve 2 yıl hapse mahkum olur? Böyle bi kararı daha önce görmediğim için saçma geldi açıkcası. Eğer varsa böyle bi durum özür diliyorum cahilliğim için. Fakat benim bildiğim kadarıyla insan istediği ki$iyle arkada$lık yapma, sevgili olma hakkına sahiptir. Haksızmıyım?

Gelelim teknik incelemeye. Çok ciddi bi tabir oldu sanırım. Hehe. Neyse, filmdeki görsel efektler ve eski zamandaki araba olsun giysiler olsun çevre olsun gayet güzel. Hatta güzeldende fazlası. Fakat filmin yarısından çoğu taramalı silah kullanımıyla geçiyor. Neden bu kadar üstünde durdular onun anlamı$ değilim. Çekimlerin güzel karde$im fakat neden arada el kamerası kullanırsında o görüntü sallanır? Hemde nedensiz bi $ekilde. Nedenin olsa gam yemiycem.

Senaryosu fena değil ama bazı yerlerinde kopukluklar var. Mesela ilk aklıma gelen, John Dillinger' ın o kadar olaydan sonra bi hayat kadınıyla sinemaya gitmesi ve kendisinin ihbar edilmesi sonucunda ölmesi. Yahu, o kadar kovaladınız adamı, kaçtı kurtuldu. Tüm arkada$larını vurdunuz durmadı, sevgilisini alıkoydunuz, kaçıp bulu$tular. Elin hayat kadını bi ispiyonladı, tak diye öldü adam filmin sonunda. Naaptınız, film çok uzadı beyler bitirelim burda mı dediniz yahu bu kadar dandik ölüm sahnesi olurmu? Ordaki çekimler çok güzeldi ona diyecek bi$eyim yok. Hatta aklıma gelmi$ken söyliyim, John' un Purvis' e tutukluyken söylediği, "olay gözlerin içine bakmakta sanırım" lafını hatırlattı bana. O mis gibi hatunu döven $i$ko, bi kaç defa elinden kaçırmasına rağmen kendisini vuramadı çünkü göz göze geldiklerinde. Ve lütfen sevi$me sahnesini kesin. Yayınlamayın yahu. Çok komik olmu$ gülmeme engel olamadım o sahnede.

Neyse artık burda bitiriyorum yazımı. Fakat olmamı$ diyorum. Kendini farklı kılan $eyler eksik bu filmde. Bu kadroyla böyle bi filmden çok daha iyisi olabilirmi$. Ayrıca yapma be abicim, aynı $arkı 2 defa kullanılmazki bi filmde. Üstelik 2 defa yapmı$sın aynı hatayı. Hadi o "Black Bird" ü kullandın. Daha doğrusu o sanırım $arkının adı, ama neden diğer $arkıyı 2 defa kullanıyosn. Diğerinin adını bilmiyorum fakat Bale' in ilk gözüktüğü sahnede çalan $arkı.

Points:7/10

Posted at time: 15:33 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,

Vanishing Point (1971)


Death Proof filminde, bu filmle ilgili "En iyi Amerikan filmi" denmi$ti. Bir Quentin Tarantino filminde bunu duymak filmin yapımcıları için mutlu edici bi ayrıntı olsa gerek. Filmin tagline' ı ise, "It's the maximum trip... At maximum speed".


Öncelikle $unu belirtmek isterimki, film 1971 filmi olmasına rağmen çekimlerinde harikalar yaratılmı$ bence. Zamanın teknolojisine göre çok güzel. Richard C. Sarafian abimiz filmi süper yönetmi$. Imdb' den 7.2 alması ise resmen skandal. Yılların kült filmi olmu$, bilmem kaç tane filme ilham vermi$. A$mı$ bi film için gayet az bi puan. Üstelik Top 250 listesinde bile değil. Çok ilginç bi durum. Fakat bu sonuçtan, filmi az ki$inin bildiği sonucuna varabiliriz sanırım. Zaten herkesin anlayabileceği türden bi film olduğunuda sanmıyorum.

Barry Newman, Kowalski gibi bi kahramanı canlandırmı$ bu filmde. Gayet cool triplere girmi$ oynarken. İyi de etmi$. İ$çiliği çok güzel olmu$ rolün. Hehe. Cleavon Little isimli $ahsın canlandırdığı bir Super Soul karakteri varki, i$te benim dikkatimi çeken tek ki$i oldu ba$rol haricinde. Kahramanın geri plandaki yardımcısı rolüne büründü adam bi anda. Yalnız bu söylediğimden dolayı, diğer oyuncular kötü gibi bi sonuç çıkartmak gereksiz. Onlarda idare eder derecedeler fakat Supersoul apayrı. Ayrıca filmin müzikleride a$ırı güzel. Gayet güzel $arkılar seçmi$ler. Hiçbiri sırıtmamı$ aralarından, filmin konseptine uymu$.

Senaryoya gelince, ki zaten i$ burda kopuyo sanırım, anlatmadan geçmek olmaz. Kowalski, eski bir yarı$çıdır. Ve arabaları sağdan sola, soldan sağa götürmektedir. 1970 model Dodge Challenger ile Colorado - California arasında yola çıkmadan önce arkada$ıyla, 15 saatten önce arabayı teslim ediceğine dair iddaaya girer. Bi süre sonra polislerle filan ba$ı derde girmeye ba$lar. Kuralları yıktığı için insanların kahramanı olur bi anda. Hatta yamulmuyorsam filmin bi yerinde kendisi için "Dünya' nın en özgür adamı" deniyordu. Normal ba$layan yolculuk bi süre sonra ba$kaldırıya dönüyor aslında. İnsanlar kendisine destek vermeye ba$lıyor. Ve Kowalski' den bekledikleri gibi teslim olmuyor ve duvara çarpıyor.

Points:10/10

Posted at time: 18:37 on 8 Ağustos 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Million Dollar Baby (2004)


Clint Eastwood dayının filmi. Hem yönetmi$ hemde tüm filmin yarısından çoğunu oynamı$. Sanırım madem yönetiyorum, milletin ağız kokusunu çekiceğime kendim oynıyım bari demi$. İyi de etmi$ ele$tirmiyorum kendisini.


Fakat filme gelicek olursak, amerikan filmlerindeki kli$elerden bi kaç tanesi dikkatimi çekti. Üzerinde durmayacağım çünkü ufak detaylar. Hatta yazmasaydım bu cümleleri olurdu hani. Onun dı$ında, gayet güzel bi film olmu$. Hırsla ba$layan, $an, $öhret ve zaferlerle devam eden, hüzünle biten bi hikaye. Aslında kendini klasik amerikan filmlerinden ayıran en önemli özelliği sonunun güzel bitmemesi. Sıkıldım artık her filmin bi $ekilde tatlıya bağlanmasından, mucizeler olmasından herkesin film bitiminde sırıtmasından. Arada sırada böyle hüzünlü bitsin artık filmler. Adamların yaptıkları filmlerin neredeyse hepsi mutlu bitiyor yahu. Tamam komedi filmlerini anlarım, aksiyon filmlerinide anlarım ama mesela romantik filmlerin çoğunu anlamam yahu. Nası olsa güzel biticek diye dü$ündürüp insandaki hevesi kaçırıyor. Ayıp. Gerçekten ayıp. Neyse filme dönelim. Morgan Freeman gibi bi adam oynamı$ bu filmde. Sanırım sevmemin bi diğer nedebi bu olmalı. Filmin ba$ından sonuna kadar ara sıra girdiği konu$maları meğerse Frankie' nin kızına yazdığı mektupmu$. Bunu filmin sonunda anladık. Bununla birlikte "mo cuishle" ninde anlamını öğrendik. Eddie, film boyunca gayet dozunda yerlerde çıkıyor ortaya. Adamın hemen her söylediği anlamlı cümlelerden olu$uyor. Clint Eastwood ise gayet güzel oynamı$. O hüzünlü tavırları, huysuz halleri, sonradan oyuna müdahele ettiği sahnede bile gülmeden ciddi durması, tam bi ihtiyar havası çizmi$. Hilary Swank ise sanki rol yapmıyor, kızın kendisi gibi oynamı$ filmde. Bi insanı hırsı, üzüntüsü, heyecanı bu kadar iyi yansıtılabilir. Yalnız kendisinde tam boksör olucak tip varmı$ bunuda söylemeden geçemiycem. Hani oyuncu olmasa, gitsin boksör olsun denilicek bi insan. Bu insanların yanında benim dikkatimi çeken bi diğer oyuncu ise Jay Baruchel. Kendisi filmde "Danger" karakterini canlandırmı$. Özellikle $i$elere bakarken ve buzu o dar ağızdan nasıl geçirdiklerini sorarkenki halleri çok profesyonelceydi.

Dolu dolu güzel sahneleri olan bi film. İzleyin, izlettirin eğer hala izlemediyseniz. Sahne sahne $u güzeldi bu güzeldi diye yazmayı dü$ünmüyorum. Tabi bu kadar spoiler verdikten sonra bunu yapmamamın bi anlamı yok ama olsun.

Ayrıca Morgan Freeman ve Hilary Swank bu filmdeki rolleriyle Oscar kazandılar.

Points:9/10

Posted at time: 18:04 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Perfume: The Story of a Murderer (2006)


Her$eyden önce ilginç bir hikayesi var bu filmin. Dikkat çekici olduğu kesin. Patrick Süskind isimli bir yazarın Koku isimli kitabından uyanlanmı$. Kitabı okumadığım için kar$ıla$tırma yapamıyoruz. Yazıyı da bi kaç ki$i yazdığımız için böyle oluyor.


Bi defa kaliteli bi film olduğu her halinden belli. Çok fazla bi $ey beklemeden izleyin, fazlasını bulucaksınız. Eski zaman filmlerine olan sevgimden dolayı hemen izlemi$tim bunu. Konuyla ilgili pek bi $ey bilmediğimden, izliyip öğrenen biri olarak bayağı iyi bi izlenim bırakmı$tı bende. Ben Whishaw cuk oturmu$ rolune. Özellikle tela$ hareketlerini filan oldukça iyi yapmı$. Bi ara Dustin Hoffman beliriyor filmde. O da süper olmu$. Yanlız filmin sonundaki cinsellik içeren sahne için 800 ki$inin rol alması herhangi bi yoruma bırakmadan, filmin ne kadar ayrıntıyla çekildiğinin bi göstergesi bence.

Points: 8/10

Posted at time: 11:45 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Forgetting Sarah Marshall (2008)


Çekildiği yerlere bakınca yaz filmi gibi duran bu bomba, doğan görünümlü $ahin gibi. Çok iyi, çok.


Yönetmenliğini, Yes Man filminin senaryosunu yazan Nicholas Stoller olduğunu görüyoruz. Bu filmin altından kalkabilmi$ bence.

Oyunculara gelicek olursak, Jason Segel a$mı$ bi performans göstermi$. Senaryo' yu da yazan Jason, kendini geli$tiren oyuncular listesine kendini katmı$ görünüyor. Mila Kunis, masum güzelliğiyle can yakarken rolünün altından kalkabiliyor. Kristen Bell ise zaten malum. Russel Brand ise yer yer babacan tavırlarıyla yer yer çapkın tripleriyle göz doldurmu$.

Senaryo ise bi romantik komedi filmi için oldukça iyi. Replikler ve geli$en olaylar filmi akıcı bi hale getiriyor. Sevgilisine tapan ama terkedilen Peter tatile çıkar ve sevgilisiyle aynı otele yerle$ir. Resepsiyonist Rachel burda devreye girer. Falan filan..

Bunların yanında benim dikkatimi çeken bir diğer $ey müzikleri oldu. Hemen hepsi film için bestelenmi$ sanırım ve oldukça dolgun duruyorlar. Jason Segel çok uğra$mı$ olmalı eğer müziklerde de parmağı varsa. Solist olarak solo projelerinide beklerim kendisinin.

Points: 9/10

Posted at time: 19:45 on 7 Ağustos 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Quantum of Solace (2008)


James Bond hakkında söylenicek çok $ey var aslında. Boru değil, Quantum of Solace 22.film. Kaç senedir deği$e deği$e günümüze kadar gelmi$ bi aksiyon kahramanı. Aksiyon filmlerinin hastası olmasamda Bond abiye saygım vardır. Kalitelidir çünkü genelde, fakat yapmayın amcalar bu Daniel Craig' ın Bond karakterinde ne i$i var? Adam yakı$mıyo, yakı$madı da. Bi önceki filmde de böyleydi bunda da böyle. Olmadı i$te zorlamanın anlamı yok kanımca. Zira, adam bildiğin Hollandalı ortasaha oyuncularına benziyo. Bilmem kaç yıldır çizilen, süregelen Bond karizmasının ya da dı$ hatları belirgin olan tipine uygun değil. Oyunculuğu çok kötü değil. En azından Pierce Brosnan' ı aratmıyor. En azından benim gibi erkek izleyiciler için bi güzellik yapıyorlar da kızları güzel seçiyolar. Gemma Arterton diye bi hatun oynuyor filmde. Petrole bulandığı sahnede hayata küstüm resmen. Neden öldürdünüzki bi kaç film daha giderdi o kız. Sırıtmamı$tı da Bond' un yanında. Olga Kurylenko ise giderek güzelle$en biri oldu çıktı. Sanki her filminde biraz daha güzelle$iyor. Ama oyunculuk açısından aynı $eyi söleyemeyeceğim. Her filmde aynı keza. Hiç bi deği$iklik yok.


Filmin kendisine gelirsek eğer, senaryo dandik olmu$ bi defa. Bi önceki filmde de böyleydi. " Ben a$ık oldum, gidiyorum" tripleri vardı. Bu filmde de kimse ona güvenmiyo görevden alınıyo filan. Tamam güzel aslında ama etine doygun bi senaryon olur araya serpi$tirirsin bunları. Tek ba$ına yapınca kabak gibi kalıyolar ortada. Yine her zamanki gibi kli$eleri vardı. Artık vazgeçsinler $u filmin ilk 2-3 dakikasında aksiyon koyup sonra cast listesini girmekten. Adam gibi girin filme. Her aksiyon filmine böyle ba$lanmazki karde$im. Önden bi gaz verip sonra olayı yava$ça anlatma taktiği bence bayatladı artık. Tabi aslında bu çemkirmelerimin hepsinin altında yatan yetersiz senaryo. Bunlar olsaydı ilk gazı aldığımız gibi filmin sonuna kadar gidicektik. Bunların yanında filmde hiç mi iyi bi $ey yok? Var aslında. Aksiyon sahneleri güzel çekilmi$ masraf falan dememi$ler döktürmü$ler. O sahnelerdeki çekimlerde güzel. Bi aksiyon filmi için aslında bu iki neden gayet iyi sonuçlar verebiliyor.

Gözüme takılan bi kaç ayrıntıyıda söyliyim. Bi defa Bond abi, o sıcakta çölün ortasında o ceket giyilirde düğmelerde iliklenir mi? Bu ne biçim bi görev a$kı? Ayrıca, sen yemiyip içmeyip vücut mu çalı$tın ki, $öyle sinek savmak için kolumuzla yaptığımız "eh yeter be" hareketi gibi bi hareketle bi vuru$ta koskoca motorsikleti ileri fırlatıp adamıda geriye fırlatıyosun? Bi kaç tane daha ayrıntı vardı aslında ama $u an aklıma gelmiyor.

Points:7/10

Posted at time: 17:04 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

How to Lose Friends & Alienate People (2008)


Geldik komediye.


Simon Pegg zaten kendini daha önceki filmlerinde kanıtlamı$ bi ki$i olarak güvenle izlememi sağladı filmi. Senaryosu güzel olmu$. Hatta biraz abartırsak çok iyi diyebiliriz. Kendisinin oyunculuğunun kalitesi dı$ında Megan Fox' ta gayet güzel oynamı$. Parti sahnesi i$tah açıcı olmu$. Dı$ güzelliğinin oyuna yansıdığını söyliyebilirim. Ama konu güzellik olunca film cast ekibi güzele doymamı$ sanırım Kirsten Dunst' ı da eklemi$ler. O da güzel oynamı$ yahu.

Filmin kendisine gelince çekimlerinde herhangi bi farklılık göremedim desem yeridir. Yani övülücek bi durumu yok. Standart olmu$. Yukarda da bahsettiğim gibi senaryo gayet güzel. Gerçekçi olmu$. Gülünücek sahneleri de var hüzünlendiricek de. Fazla açıklancak bi $ey yok aslında. Güzel olduğu için ele$tiricek pek bi $ey kalmıyor bana. Ayrıca filmde rolleri uzun olmasa da Jeff Bridges' da rol almakta. Onu unutmamak lazım.

Points:9/10

Posted at time: 17:03 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

All the Boys Love Mandy Lane (2006)


Bir gerilim filmiyle kar$ınızdayım.


Gerilim diyorum, korku öğeleri içeriyor fakat promosyon gibi. Sanki azıcık korku öğesi içerelim o zaman daha az korku olur ya da ne biliyim her$eyin ortasında duralım gibi saçma bi fikre kapıldılar sanırım. Ama ne yapmı$larsa olmamı$. Tamam gençlerin arasındaki konu$malar biraz gerçekçi duruyo ama filmin sonu ba$ından belli zaten. Çok büyük ayrıntılar vermi$ler. Ben film çevirmeyen bi insan olarak yorumlamama rağmen bunu görebiliyosam, yönetmen karde$im sen ne i$ yaparsın? Hiç mi anlamıyosun film yapma olaylarından yahu. Pek bi eğlencesi olmayan bi film kısaca. Neyin nerde olucağı gayet belli. Hiç bi yerinde $a$ırmadım izlerken. Kimin ölüceğini bile nokta atı$la tahmin ettim hatta. Bi defa kızın kendisininde piskopat olduğu o kadar belliydi ki, daha havuz sahnesinde anla$ılıyordu. Adam 1 metre yanına atlıyo ve ölüyo sen hiç tepki vermiyosun üstelik ortamdaki en kırılgan kız olman gerektiği halde. Yemeyin beni yahu.

Fakat her$eye rağmen Amber Heard isimli ki$i diğer çocukların a$ık olucağı güzellikte. Sanırım filmdeki tek gerçekçi ayrıntı o olmu$.

Points:5/10

Posted at time: 17:02 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Lock, Stock and Two Smoking Barrels (1998)


Olmu$ bu film. Çıktıktan uzun bi zaman sonra izleme $ansım oldu. Bi türlü ayarlıyamamı$tım zamanı. Geçen zaman için oldukça üzüldüm bu filmi izlerken. Elimdeki cevher izlenmeden duruyormu$ halbuki.


Guy Ritchie, hem yönetip hem senaryosunu yazmı$. İkisinide iyi yapmı$ bence. Senaryosu çok iyi ve yönetmenlikte hiç sırıtmıyor. Zamanın nasıl geçtini anlamıyorsunuz hatta. Oyunculara gelicek olursak, bence sırıtan tek bi ki$i bile yok. Jason Statham, o zamanlardan iyi bi aksiyon oyuncusu olucağının sinyallerini vermi$. Tek ba$ına ön plana çıkmamı$ fakat gayet güzel takım çalı$ması yapmı$lar. Takımın diğer elemanları ise Jason Flemyng, Dexter Fletcher, Nick Moran. Dexter Fletcher' ın bazı sahnelerdeki komedi performansı oldukça sağlam olmu$. Keza diğerleride aynı.

Vinnie Jones, bu filme extra gelmi$ bence. O kadar iyi oynamı$ki.. Zaten kendini kanıtlamı$ birisiydi hep benim gözümde. Ve kısa da olsa Sting' i de görüyoruz filmde. Filmin sonundaki sahnede iyi gibi hatta. Frank Harper da hakkını vermi$. Fakat diğer filmlerindeki gibi. Herhangi bi deği$iklik yapmamı$ rol seçimlerinde. Vas Blackwood ise kesinlikle filmin bonusu. Hemen her sahnesinde gülme krizine soktu bu adam beni. Fazla iyi bi oyun çıkarmı$.

Points:10/10

Posted at time: 15:31 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

The Dark Knight(2008)


Bir efsanede daha birlikteyiz. Önceden söliyim, yemi$im Spider Man' ı, Superman' ı. Ben bu ikisinden daha çok severdim Batman' ı çocukken. Hemen herkes Batman abimizin eski serilerindeki filmleri izlemi$tir sanırım. Zaten televizyonlada bile boy göstereli uzun zaman oldu. Hatta benim çocukluğumda gösteriliyordu desem yalan olmaz. Dublajlı halini beğenmek zorunda kalmı$tık o zamanlarda, fakat daha sonraları orjinal hallerini kesilmemi$ sahneleri izledikçe daha bi güzel gelmi$ti. Bahsediceğim filmden önce çekilmi$ olan "Batman Begins" $ahsi dü$üncem çok iyi olmadığı yönündeydi. Belki ben fazla beklentiyle izlemi$tim bilmiyorum.


Neyse, geldik The Dark Knight' a. Film gösterime bile girmeden büyük sükse uyandırmı$tı. Teaser' ı hd olarak yayınlanmı$ bizlere kısa bi $ölen ya$atmı$tı. Beklenenin üstünde bi filmdi bence. Gayet güzel görsel efektler, baya iyi bi senaryo, çok iyi oyunculuk gibi değerlendirmeleri vardı.

Senaryoya gelirsek, diğer Batman filmlerinden biraz daha farklıydı sanki Batman. Biraz daha mı cool desem, olaylara biraz daha uzak bi açıdan bakan biri mi desem tam kestiremiyorum fakat, kesinlikle diğerlerinden daha iyiydi.

Heath Ledger, süper ötesi bi performans çıkarmasına, bu performansın bi insan tarafından gösterilmesi imkansız gibi dursa da, eğer rahmetli olmasaydı Oscar ödülü alamıycak gibi geliyor bana. Neyse, Oscar durumunu bi kenara bırakalım. Gerek o psikopat halleri ( özellikle hastane arkasında patlarkenki yürü$ü filan), gerek konu$urken ağzı kuruduğundaki dudak hareketleri komple bi bütün olarak oturmu$ adam rolüne. Christian Bale' e gelirsek, oyunculuğu hep yüksek seviyede olan bu yiğit yine döktürmü$ bu filmde. Kendisiyle ilgili söyliycek pek bi$ey yok. İyiki Batman' ı o oynuyor. Aaron Eckhart ise bu iki büyüğün yanında ezilmemi$, aksine parlamı$, kendini göstermi$ iyi de etmi$. Kendisinin yüzü yandıktan sonraki görsel efektlerini yapan ki$i de iyi i$ çıkarmı$ konuyla ilgili bi ayrıntı olarak. Bi anda piskopatla$ması gibi rol deği$ikliklerini çok güzel göstermi$.

Christoper Nolan dayı ise bu filmde co$mu$, co$turmu$ sayın seyirciler. Adam Batman filmlerini oturmu$ izlemi$, bamba$ka bi $ey çıkarmı$ ortaya. İyi de etmi$, Batman' ı farklı bi yüze kavu$turmu$, bunun yanında diğer oyuncularıda es geçmemi$.Değdirmeden geçmeyeceğim bi nokta ise filmin sonu. Süper bitirmi$ adamlar yahu.

" Why so serious? " diyip kaçıyorum ben.

Points:10/10

Posted at time: 13:55 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Conversations with Other Women (2005)


Hangi birinden bahsediyimki? Aaron Eckhart' tan mı, Helena Bonham Carter' dan mı yoksa senaryodan mı? Oyunculuklar dorukta, senaryo zekice, çekimler oldukça atraksiyonlu. Bi film türünün verebileceği her$eyi veren $aheser.


Hiç bi yorumu okumadan izledim filmi. Bu ikilinin neler yaptığını merak ettim zira. Ba$ında birbirine yabancı iki ki$i gibi yakla$maları ama aslında eskiden sevgili oldukları daha filmin ba$ındaki süpriz gibiydi. "Devamımı izle" der gibiydi. Zaten ba$ından sonuna kadar replikler $ahane. Hepsi akıl dolu, bo$ cümlelere yer verilmemi$.

Yalnız Helena Bonham yengemiz çok ya$lanmı$ bi anda. Tamam hala çirkin olmamı$ fakat naaptın ablacım sen kendine? Aaron' a bi bak feyz al. Adam hala 20 ya$ında gibi duruyo bazı sahneler dı$ında.

Hans Canosa iyi i$ çıkarmı$.. Fakat senarist Gabrielle Zevin' e bi alkı$ benden..

Points:10/10

Posted at time: 10:49 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

X-Men Origins: Wolverine (2009)


Here we go..


Wolverine, çizgi film tarihinin en güçlü karakterlerinden birisidir tüm zamanlar için. Eğer bi film yapılıcaksa kendisine yakı$ır bi film yapılması gerekliydi. Ki öyle de olmu$. Görsel efektler, çekimler Wolverine için normal, normal bi aksiyon filmi için fazla bile. Ne fazlaya kaçılmı$ bu filmde ne de geçi$tirilmi$. Tam dozunda olmu$ her$ey. Fakat biraz daha hareket olsaydı da, heyecan artsaydı iyi olurdu.

Wolverine abimizin manitasını oynayan güzel, bi ilginç hatun. Bazı karelerde gayet güzelken bazen sanki dublörü oynuyormu$casına soyut duruyor. Liev Schreiber, standart performanslarından birini sergilemi$. Yönetmen Gavin Hood' un ba$ka bi filmini izlemediğim için kendisiyle ilgili atıp tutmayacağım fakat bu i$i kötü olmamı$. En azından adını duyurmakta ilerleme kat etti. Gambit, ki benim gizli silahımdır, az görünür olmu$. Biraz daha katabilirlerdi senaryoya. Ne de olsa gayet cool bi karakter. Ryan Reynolds insanını hiç sevmeme rağmen, burda kötü i$ çıkarmamı$. Deadpool karakterine biraz ayıp etmi$ler, geri planda bırakmı$lar gambit gibi fakat zaten bu tahmin edilen bi durumdu. Her zaman geri planda kaldığı için Gambit kadar sükse yaratmadı bende.

Lafı fazla uzatmadan bitiriyorum. Güzel olmu$, devamını bekliyoruz. Artık ne yapıcaklarsa.. X-men Origins: Gambit olur ne biliyim ba$ka bi karakter olun. Çekin yayınlayın yahu, çok bekletmeyin..

Ayrıca oyununa değinmeden geçemiycem. Film güzelse, oyun 2 hatta 3 katı güzel. Oynanabilirlik harika, grafikler güzel, insanı sıkmadan zaman geçiriyor, bol bol dövü$üyoruz.

Points: 8/10

Posted at time: 09:00 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Hotel Chevalier (2007)


Son zamanlarda izlediğim en iyi kısa film. En iyisi konusu anlatmıyımda oturup izleyin bi 10 dakka.


Natalie Portman' a zaafım var evet. Ama süper oynamı$ ben napıyım $imdi. Kötü mü diyim? Ama Jason Schwartzman bildiğin kötü olmu$ burda. Uymamı$lar bi defa. Natalie' yi ona yakı$tıramadığımdan değil, biraz sönük kalmı$ gibi bir kaç cümlede. Sanki zorla oynatmı$lar gibi bi havası var. Kötü değil, ama daha iyisi olabilirdi sanki. Yok vazgeçtim iyi oynamı$ ama daha iyisi olabilirmi$. Evet böyle oldu sanırım.

Where do you go to my lovely $arkısını gayet güzel bi $ekilde kullanmı$lar kanımca. Filmin konseptine oturmu$, hüzünlendirmi$tir.

Points:10/10

Posted at time: 08:19 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

The Shining (1980)


Psikolojik gerilim in temel ta$ı. Sakin ba$layıp sonradan çıldıran filmlerden. gayet ince ve güzel ayrıntılarla donanmı$, hemen her objeyi ya da canlıyı gerilim unsuru olarak kullanabilen bir film.


Gayet güzel bir kurguya sahip, karı$ık ama aynı anda çok sade olan bir film. Benim ki$isel görüşüm olarak, Jack Nicholson dı$ında en güzel tribe sahip ki$i olmayan ya da olan barmen. Süper bi ciddiyet ve yaptığı sempatikliğe kar$ı hiç bir ödün vermemesi. Jack Nicholson zaten her zamanki gibi a$mı$ bir oyunculukla kar$ımızda. Adamın yaptığı filmlerde kötü olan hiç olmıycak sanırım. Çıldırdığı zamanki halleri, sakin halleri ve mimikleri oldukça güzel kullanmı$.

Jack Torrence' ın e$ini oynayan Shelly Duvall idare edicek $ekilde oynamı$. Bazı sahnelerdeki heyecan ya da üzüntüsü oldukça soyut kalıyor.

Ufak elemana gelince, bisikletiyle gezdiği sahneler oldukça klas fakat orda bi oyunculuk yeteneğine ihtiyaç olduğunu sanmıyorum. Yönetmenin dehası. Fakat kendiside gayet güzel oynamı$.

Stanley Kubrick $ahane bir i$ çıkarmı$. Biraz önce bahsettiğim çocuğun bisikletiyle gezdiği sahnelerde halıdan parkeye tekrardan halıya geçmesi bile tempolu bir ses çıkartarak insanı gerebiliyor. Çıplak bir kadını bile gerilim öğesi olarak kullanabiliyor. Olmu$, Kubrick!

Points:10/10

Posted at time: 07:49 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Easy Rider (1969)


Temelinde bir yolculuk hikayesi olan bu film 1969 yılında çekilmi$.

Filmdeki repliklerin çoğunun, filmde de gördüğümüz gibi çekilen esrarın etkisiyle doğaçlama olarak gerçeklemesi çok spontane hareketlere sahne olmu$tur. Çekimler sırasında bir kilodan fazla esrar kullanıldığı iddaa ediliyor.

Jack Nicholson bu filmdeki yardımcı oyunculuk performansıyla Oscar' a aday olmu$ fakat kapıdan son anda dönmü$tür. Kariyerindeki en kısa rollerinden birini oynamasına rağmen muhte$em bir performans çıkarmı$.

Peter Fonda, biraz ayrı ve cool takılıyor filmde fakat onunda oyunculuğu çok iyi. Bir kaç sahnedeki, "durduğum zaman sıkılıyorum, gitmem gerek", "tanrı eğer yoksa onu yaratmak gerekir" gibi büyük sözlere imza atmı$, filmin özetini bir kaç cümleye sığdırabilecek replikler doğaçlamı$. Ve böylece istedimi bilemem fakat senaryoya müdahele etmi$.

Dennis Hopper' a gelince, bu filmin gerek yönetmenliğinde gerekse üçlünün fırlama karakterini süper bir $ekilde oynamasıyla bir deha olduğunu kanıtlamı$. Kendisiyle ilgili söylenicek pek fazla bir $ey bulamadım ben.

Filmin konusuna gelirsek, aslında bir yere ula$madan sürekli yolculuk yapmak isteyen iki ki$inin, (ki bir süre 3 oluyorlar) hikayesini anlatmaktadır. Filmin biti$ sahnesi oldukçe güzel ve $ok edici. Zaten filmde ve tagline da anlatıldığı gibi..

İki genç parayı bulunca Amerika' yı ke$fetmeye ve seyahat etmeye gittiler. Fakat Amerika' yı bulamadılar..

P.s:Bu yazıda hiç bir $ekilde esrar övülmemi$tir. Anlıycağın Fuck The Dope!!

Points:10/10

Posted at time: 18:38 on 6 Ağustos 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: