Zombieland (2009)


Rhett Reese ile Paul Wernick' in yazdığı, Ruben Fleischer' ın yönettiği korku - komedi türünde bir yapım. Herhangi bir korku öğesini pek göremedim aslında. Zombiler dı$ında tabiki. Fakat onlarda gayet korkutmaktan uzak kullanılmı$ gibi.


Hataları yazmadan önce $unu belirtmek istiyorum. Emma Stone, soyadına yakı$ır bir $ekilde ta$ gibi bir film çıkarmı$ bana kalırsa. Evet, objektif değilim fakat gayette iyi bir performansı var. Bunun dı$ında Columbus' la Tallahassee karakterlerini canlandıran, Jesse Eisenberg ve Woody Harrelson' da gayet iyiler. Küçük kız fena değil fakat zaten çok ön planda da değil bana kalırsa. Sonuç olarak yerinde bir seçim olmu$ kendisi.

Zombileri komedi unsuru olarak kullanan bir film olarak gayet ho$uma gitti bu film. Konusu fazla dolanmıyor, direk zombilerle ba$lıyor film ve öyle de bitiyor. Ne güzel diyorum bende bunun hakkında. Fakat hemen hataları yazmazsam olmaz tabi. Emma Stone' la, Jesse' nin ilk sahnede öpü$ememeleri çok kli$e oldu. Resmen gözüme battı desem yeridir. Ya o dereceye getirmeyin olayı ya da öpü$türün bitsin gitsin. Ama daha güzel bir sahneye saklıycam diyorsan senarist karde$lerim bu sözlerim size, o sahnede o dereceye getirmeyin olayı yahu. Bırakın dans edip bıraksınlar. Bu kızlar film ba$ında oldukça zeki gösterildiler fakat, zombilerden kaçarken aptal bir insanın yapmayacağını yapıp arabayı suya attılar. Yahu, tak emniyet kemerini yap frenini uçup gitsinler. O kadar akıllı değiller zaten zombiler. Bunun akabinde kule de gereksizdi. Yani kendileri kurtulabileceği yerden zorla kurtarılmayı beklemi$ler gibi oldu. Kabul, belki öyle olmasaydı filmi güzel bir sonla bitiremeyebilirlerdi fakat olsun yahu ba$ka bir $ekilde de güzel bitebilirdi film. Zombilerin ölme efektleri filan gayet iyiydi de, Jesse palyaçoyu görmeden hemen önce, salıncaktan modifiye edilmi$ oyuncağın çarpıp götürdüğü zombiler neden bu kadar çok bilgisayar desteği kokuyordu acaba onu anlamadım ben.

Hataları saydıktan sonra hemen güzelliklere geçtim. Bill Murray oldukça iyiydi. Bayağı iyi olmu$ hatta. Filmin giri$indeki Metallica $arkısıda bayağı iyiydi. Günün anlam ve önemini anlatan cinstendi. Birde ayrıntı olarak ho$uma giden $ey, "Zombie kill of the week" idi. Böyle bir yarı$ma tarzında ayrıntı dü$ünülmesi ho$tu.

Genel olarak bakıcak olursak, kahkaha atarken sandalyeden dü$üren cinsten değil fakat gayet iyi olmu$ bir film denilebilir. En azından özgün bir yapım olduğu için, hiç bir artısı olmasa bile -ki var- bu özelliğine dayanarak benden geçer hatta iyi bir not aldı.

Points:8/10

Posted at time: 19:33 on 3 Aralık 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Saw VI (2009)


Marcus Dunstan ve Patrick Melton' un yazdığı, Kevin Greutert' in yönettiği, serinin altıncı filmi.


Evet belki fazla uzadı, 6. film bayağı zorlama gibi dursa da, zaten bir filmle hatta 3 filmle bile bitmeyecek kadar karı$ık, malzeme çıkacak, ve güzel bir senaryo üstüne kurulmu$ bir filmdi Saw. Sadece bu film için konu$muyorum, genel olarak ele alırsak, fikir olarak süperdir.

Bu filme gelicek olursak, ayrıntıları güzel i$lemi$ler diyebilirim. Farkettiğim ya da $u an hatırladığım tek $ey ise, ajanları öldürdükten sonra yakarken, attığı kibritin havada sönmü$ gibi durmasıydı. Bir kaç defa izledim aynı sahneyi emin olabilmek için, $u an bile tam olarak emin değilim fakat yüzde 80 sönüyor havada o kibrit kutusu.

Bunun dı$ında, son iki filmde dağılan konu toparlanmı$, bir sonraki filme biraz bilmece ve biraz tahmin edilecek, en azından kafa kurcalatacak ipucu bırakıp bitmi$ filmdir. Sonunda Hoffman' ın ölmeyeceği tahmin edilebiliyor fakat, bir sonraki filmde o kimlere neler yapacak orası tartı$ma konusu. Jill Tuck ilk hedefi olacak gibi duruyor fakat kendisi John' un karısı olduğu için ilginç olacak gibi duruyor. Bunun dı$ında, senaryo olarak tam beklediğim düzeydeydi diyebilirim. Sonuçta süper ilginç bir $ey beklemiyordum. Tam olarak Saw serisinin hakkını verdiğini dü$ünmekteyim. Kimin ölüp, kimin ya$ayacağına sigorta $irketlerinin karar vermesine değinmeleri ve dolayısıyla hatta üstü kapalı bir $ekilde bile diyebiliriz, Amerikan sağlık sektörüne yapılan göndermeler harika olmu$. Bir sahnede John Uzak Doğu' da sigorta konusunun böyle olmadığını söyleyerek kar$ıla$tırma yapın beni yormayın çok zaten hastayım demek istemi$tir aslında bana göre.

Hoffman' ı pek sevemeyen bir insan olarak, aslında ölseydi üzülmezdim diyebilirim. Zira, o baston yutmu$ gibi yürümeleri her an yakalanıcam ulan bakı$larıyla, John' un tırnağı olamayacağını gösterdi. Tamam daha amatörsün bu i$lerde, direk tribe girmesi saçma olabilirdi fakat çok korkak duruyor gibime geliyor, yoksa $üphen mi var? diyerek kendisiyle ilgili sözlerimi bitiriyorum. Jill ise standart bir performans sergilemi$ bence. Ne çok geride ne çok göz önünde olması gayet iyi bir tercih. Fakat Amanda.. Yahu bu kız neden sürekli göz önünde olmazki bu serilerde. Hem güzel, hemde fena bir oyunculuğu yok yahu.

Neyse, uzatmadan bitirdim bu yorumumu.

Points: 8/10

Posted at time: 18:54 on 2 Aralık 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Paranormal Activity (2007)


Oren Peli' nin yazıp yönettiği korku - gerilim filmi.


Hakkında hiç bir $ey okumadan izlemeye çalı$tım bu filmi öncelikle onu bir belirtiyim. Hatta okumadımda. Uzun zamandır bekliyodum, hem kendisi hem altyazısı çıktı, hemen edindim. Fakat bazı aksaklıklar yüzünden 3-4 hafta beklettim. İyiki de bekletmi$im daha bir tatlı oldu film.

Son zamanlarda korku - gerilim filmlerindeki amatör kamera ba$arısı yadsınamaz bir gerçek. Daha suyu çıkmadığı için diğer filmlerden yani klasik korku filmlerinden deği$ik geldiği bir gerçek. Fakat Paranormal Activity için konu$ursak eğer daha iyi kullanılabilirmi$ fikir. Zira, hiç fena değil bana kalırsa. Hatta güzel bile denebilir. Fakat bazı ayrıntılar çok göze batıyor. Mesela, Micah' ın hiç i$e gitmemesi. Ya da kızın, öğrenci olduğunu söylemi$ti yanlı$ hatırlamıyorum, okula gitmemesi. Tamam sonlarına doğru film ivme kazanıyor fakat ba$larda da gitmiyorlar ikiside. Sürekli evde ya$ıyorlar gibi bir halleri var. Seslerin çoğu alt kattan geliyor fakat alt kata hiç bir kamera koymuyorlar. Ayrıca sesler geldikçe alt katlara iniyorlar fakat neden ı$ık açmadıklarını anlamı$ değilim.

Bu gibi durumların dı$ında, dü$ük bütçeli filmlere olan sempatimden sanırım, gayet iyi bir puan vereceğim kendisine. Özellikle bacaktan çekme sahnesi kan donduracak cinsten çünkü. Birazda olsa gerçek olabilme ihtimalini dü$ündürüyor film ve bu yüzden oldukça ba$arılı olduğu kanaatindeyim. Bunun yanında, gereksiz görsel efektlere yer verilmemesi oldukça iyi bir tercih olmu$.

Points:9/10

Posted at time: 19:38 on 1 Aralık 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

P2 (2007)


Alexandre Aja' nın senaristliğini yaptığı Franck Khalfoun' un yönettiği gerilim filmi.


Ba$rollerinde Wes Bentley ve güzeller güzeli Rachel Nichols yer alıyor. Zaten Rachel Nichols' un performansını merak ettiğim için izlemi$tim bu filmi. Gerilim filmi olması bonus gibi bir durum yarattı. Wes Bentley oldukça iyi canlandırmı$ karakterini. Rachel ise filmin ba$larındaki tedirginliğini sapığını bulunca yok ediyor resmen. Canla ba$la oynamaya ba$lıyor. Hatta göğüslerine ve Rocky' ye de Cast listesinde yer vermeleri lazımdı aslında.

Film, yılba$ı gecesinde, sapığı tarafından parka hapsedilen Rachel' ı anlatıyor aslında. Buraya kadar her$ey güzel. Kullanılan alan farklı en azından diğer gerilim filmlerinden. İzleyiciyi germeyi neredeyse ba$arıcak hatta. Fakat bazı mantık hataları varki filmden kopartıyor insanı resmen. Ya da beni koparttı. Bunlar neler mi? Hemen yazıyorum. Tom' un arabasına ilk bindiğinde Angela, Thomas lütfen gibi bir cümle kuruyor. Yahu Thomas' ı nerden çıkardın adam adını zor söyledi. Hemen akabinde, çatalı Tom' un sırtına sokuyor fakat film boyunca sadece yara izi olduğunu görüyoruz Tom' un sırtında. Hiç bir acı cekmiyor adam. Ya da belli etmiyor kıza kar$ı zayıf görünmemek için hehe. Angela' nın tırnağının kırılma sahnesi oldukça gereksizdi. Zira tırnak yere temas ettiği an kırıldı. Git biraz vitamin ye güzel Rachel. Her yerin dökülüyor yahu. Tırnağın kırılmasının ardından bir iki dakika sonra Tom' dan kaçarken asansöre bindiğinde ise tırnağında sadece kan vardı tırnak yerindeydi. O da ilginç tabi. Kendini yeniledi resmen. Ayrıca, tırnağın kırıldığı sahnede dü$en telefon, daha sonraları, iki tane polisin üzerinden geçmesine rağmen farkedilmedi. Yahu yerdeki telefonu nasıl farketmezsiniz bir yardım çağrısı için oraya geldiğiniz halde. Üstelik park yerinden çıkarken arabayla üstünden geçtiler sanırım yanlı$ hatırlamıyorsam. Ama olsun, o polisler, adamı duvarda çiğnediği yerdeki kanlarıda görmediler arabayı durdurup indikleri halde. Neden üstüste iki tane adlandıramadığım cismin duvara dayandırıldığını merak etmediler mesela. Filmin sonlarına doğru, Angela, Tom' un gözüne tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir sprey sıktı. Cam silmek için kullanılan bir $eydi sanırım. Tom önünü göremez masalara çarparken, hatta ayakta durmakta zorluk çekerken, Angela' nın son sürat kapıya doğru giden arabasına yeti$ti ve ona çarparak yön deği$tirmesini sağladı. Zaten Angela' da arabalarla birbirlerine meydan okudukları sahneden sonra çok güzel bir $ekilde resmen drift yaparak döndü virajı fakat hemen arkasından arabanın kontrolünü kaybedip takla attı. Saniye önce drift yapan insan ufacık $eyin üstünden geçerken arabayı kontrol edemedi resmen.

Bunlar artık hemen her filmde görmeye alı$tığımız mantık hataları gibi duruyor. Fakat bu sahnelerin yanında filmin güzel yerleride bulunmakta. Mesela adamı arabayla duvar arasında tost yaptığı sahne oldukça özen gösterilmi$ gibi geldi bana. Bunun yanında film genel olarak standart bir korku filminde olan yerler dı$ında, otoparkta geçiyor. Ve orada olabilecek hemen her$ey yapılmı$. Klostrofobi öğelerini zorlamı$lar orası kesin.

Fakat bunun yanında, filmin ilk giri$ sahnesinde kadının arabanın bagajından çıktığını pat diye göstermesi, insanı yerinden zıplatmasının dı$ında ne gibi bir mantığı olduğunu çözebilmi$ değilim. Filmin son sahnesi filanda değil ki ilk karede gösterip varyasyona gireceksin.

$imdi hatırladım.. Filmin afi$indeki söz ise etkileyici durmakta.. Fakat Angela filmin ba$ından beri orada yalnız olmadığını biliyordu. Neyse yahu bir$ey demiyorum ben.

Points:6/10

Posted at time: 15:56 on 18 Ekim 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Good Bye Lenin! (2003)


Bernd Lichtenberg' in yazıp Wolfgang Becker' ın yönettiği film.


Senaryosundan dolayı Bernd Lichtenberg' e çok büyük bir alkı$ benden. Çünkü, bütün o güzelliklerin altında oldukça keskin bir zekayla hazırlanmı$ ve büyük bir özen gösterildiği farkedilen mükemmel bir senaryo var bu filmin arkasında. Yönetmenin ba$arısı geri planda tutulamaz evet, fakat senaryo da tutulmamalı kesinlikle.

Oyunculara gelicek olursak, hepsi birbirinden iyiydi sanki. Alex' ten Lara' ya, Denis' ten Ariane' ye kadar. Ve bana kalırsa oyuncu seçimlerinin hepsi mükemmele yakındı.

Filmle ilgili fazla bir $ey yazmak istemiyorum aslında. Çünkü hemen her sahnesi övülecek kadar iyi bir film. $urası iyiydi, burası iyiydi dersem filmin tamamını yazmı$ olacağım. Bu yüzden aklıma takılan tek bir yeri söyleyip kısa kesiyorum. Filmin son sahnelerinden birinde, Lara kadına Berlin duvarının yıkıldığını anlatmakta, hemen arkasından babasıyla birlikte Alex girmekte ve kadın bir $ey bilmiyormu$ gibi davranmaktadır. Fakat son bakı$larındaki deği$ikliği farketmedim değil. Bu kadar büyük bir hata yapılmamalı zaten onu söylemiyorum. Fakat sanki biraz daha belli edebilirlerdi kadının ölmeden önce farkettiğini. Zira filmin geneline bakıcak olursak, final sahnesinde, annesinin çocuğa "Aslında her$eyin farkındayım" gibi bir $ey söyleseydi de olabilirdi. Bir yandan da, bu haliylede iyi olmu$. Sanki ucunu açık bırakmı$ta seyirciler tartı$sın ulen demi$ gibi. Tam karar veremedim bu durumla ilgili ne diyeceğimi. Karar verdiğim zaman altına not dü$ücem zaten. Ya da, $imdi çok ü$endim yazıyı daha sonra düzeltmeye. Yönetmenin güzelliği diyip geçmek istiyorum.

Eğer $u ana kadar izlemediyseniz sanırım film dünyasıyla ilgili çok büyük bir olayı kaçırmaktasınız. Bir an önce, bulun, alın ya da benzeri bir hareket yapın ve bu filmi izleyin. Komedi, Drama ve tarihsel olayların bu kadar güzel orantılı i$lendiği çok ama çok ender yapımlardan biri. Hiç bir olay ya da unsur (komediyle drama) bu kadar güzel serpi$tirilmemi$tir sanırım. Her$ey tam kararında ve tadında.

Points:9/10

Posted at time: 15:59 on 17 Ekim 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Orphan (2009)


David Johnson ve Alex Mace' in yazdığı, Jaume Collet-Serra' nın yönettiği korku - gerilim filmi. Bu iki tür arasında ise gerilim kısmı daha bir baskın çıktı benim fikrim.


Konusu idare eder sınıfında bulunan bir film Orphan. Çok ağır i$lenmi$ orası kesin. Fakat oyunculuklar oldukça iyi aslında. Peter Sarsgaard' ın canlandırdığı baba karakteri filmin içine biraz etmekte yalnız onu söylemeden edemem. Çok ruhsuz gözüktü bana. Üstelik filmin sonuna kadar hatta spoiler veriyim, ölene kadar inanmadı kızın kötü bir $ey yapacağından. Yahu tamam annesi gibi hemen suçlama ama bir dü$ün be adam. Kadın söyleyip söyleyip duruyor nasıl i$ bu. Tek kelimesine inanmadı adam film boyunca. Sıçayım ben öyle evliliğe o halde. Kadın demi$ken hemen Vera Farmiga' yı kutlamak istiyorum. Gayet iyiydi bence. Çocuklar ise (Jimmy Bennett ve Aryana Engineer) oldukça iyi bir performans sergilediler. Hemen burda $unuda söylemek istiyorum, Max karakteri biraz daha cesaretli olabilirdi. Daniel çalı$tı, çabaladı hatta bir sahnede altına i$edi ama yapamadı çocuk. Bir yardım gerekliydi ona. Esther ise o soğuk kanlılıkla oynadığı sahneler sonrası neler hissetti acaba? Hadi onu geçtim, küçük kızın psikolojisini korumak için neler yaptılar bunu çok merak ettim bir an. Bir kaç ki$i ölüyor çünkü gözünün önünde. Ve neredeyse tüm ailesinin ölmesi i$ten bile değildi. Fakat Esther' i canlandıran Isabelle Fuhrman' da gayet iyiydi, unutmadan onuda söyleyeyim.

Filmin geneline bakarsak göze çok batan mantık hataları yok gibi. Sıyrık olarak tabir edebiliriz aslında. Pek etki etmiyorlar gidi$ata. Fakat dikkatimi çekenleri hemen sıralıyorum. Öncelikle biraz önce söylediğim gibi, babanın anneye hiç inanmaması vardı. Bundan sonra filmin sonlarına doğru kadın Esther' e tokat attığında pat diye iğne yapan bir doktor görüyoruz. Tamam iyilik yapıyorsun ama böyle i$ olurmu karde$im. Her hastanede kavga eden tartı$an küt diye indirilirmi yahu? Hemen ardından kadının hastaneden kafasına göre çıkması kimseye bir $ey söylememesiydi. Adamın, kızının kulaklarını Esther' in aldığını farketmemesi ilginçti. Halbuki iki saniye önce çıkarıp koymu$tu kız onları oraya. Bunun yanında, odasındaki resimlerin iç yüzünü öğrenince kızının yanına gitmekte hiç acele etmedi. Gezdi dola$tı evde. Fener aradı sigortaya baktı filan. Kadın hastaneden gelene kadar gelmeyen polislerin tam olay bittikten sonra gelmeside ilginçti. Araya sıkı$tırsalardı ke$ke onlarıda. Evin etrafını filan sarsalardı ne bileyim. Bir hareket yapsalardı güzel olabilirdi. Kadının camekanın üstünden Esther' i izlemesi fakat çok geç atlaması da ilginçti. Resmen kızına ate$ etmesini bekledi. Halbuki o sahneden bir iki dakika önce kadın eve girdiğinde ben küçük kızın kaza sonucu ölüceğini ya da yaralanacağını dü$ünmü$tüm. Bir an öyle hissettirdiler sanki. Hemen ardından, sanırım filmdeki tek gereksiz sahne olan donmu$ gölün üstündeki kavgada, sadece onun kurtulacağını dü$ündüm mesela. Fakat oldukça gereksiz bir sahne zira, neden bir insan öyle bir olay ya$adıktan sonra hemen donmu$ bir gölün kenarına giderki? Üstelik filmin bir sahnesinde kızını uyarmı$ken, gitsene polislere doğru? Ya da ne bileyim, Esther' i tekrar dirilticeksen, kadının öleceğini dü$ündürüceksen, evden çıkmadan yap $unu.

Fakat son zamanlarda çıkan hemen her film gibi kendiside kli$eler içermekte. Ke$ke onlar yerine daha özgün bir yapım olsaymı$. Bir de konuyu biraz daha kısa ve derinlemesine anlatsalarmı$, birazdan vericeğim puan olan 7 yerine 9 hatta 10 bile verebilirmi$im. Zira, küçük kızın neden sağır olduğu annenin neden bunalımda olduğu kısa kısa anlatılabilirdi. Esther' le ilgili geçmi$inden bilgi verilebilirdi mesela. Filmin ba$larında tabiki, numarası belli olmayacak $ekilde. Biraz askıda kalmı$ gibi görünüyor bu açıdan.

Filmin sonunda sevindiğim iki $ey oldu. Birincisi babanın ölmesi, ikincisi ise kızın herhangi bir yara bere almadan kurtulabilmesiydi. Esther' in iç yüzü ise fikir olarak kötü değildi. Ayrıca son olarak, filmin giri$ ve biti$ sahneleri güzeldi. Boyaların adını unuttuğum o ı$ıkta yer deği$tirmesini film içinde kullanacakları belliydi evet ama olsun. Sonunda ise kızın makyaj yapmasıyla karı$ık resimler vardı. Onlarda güzeldi.

Points:7/10

Posted at time: 18:20 on 15 Ekim 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Dead Man's Shoes (2004)


Paddy Considine' in hem yazarlığını yapıp hemde ba$ rolde oynadığı, Shane Meadows' un ise yazarlıkla birlikle yönetmenliğini yaptığı filmdir.


Ba$ından sonuna kadar İngiliz filmi olduğu belli olan bir film bu. Zaten film boyunca oyuncuların aksanından akan İngilizliğin yanında, çevredende oldukça belli. Yemye$il her taraf, evler tam İngiliz tipi filan.

Filmin senaryosuna gelicek olursak, apayrı bi $ekilde incelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira o kadar iyi bir senaryosu varki, nası desem, sakin giderken bir anda yaptığı twist' lerle insanı $ok eden sahnelere sahip. Bunun yanında oyuncu seçimi bir harika. Hepsi tam kararında olmu$. Sanki olayın içindeymi$ gibi bir hava katıyor filme. Repliklerin hemen hepsi oldukça canlı ve gerçekçi. Yani filmin eksiği yok gibi. Bir kaç sahnesi var fakat söyleyip hakkını yemek istemiyorum. Olsun o kadar diyerek geçiyorum. Hiç bir $eyi bozdukları yok çünkü. Oyunculardan Paddy Considine, yani ba$roldeki adam, film boyunca döktürmü$ resmen. Sanırım senaryoda da parmağı olduğundan dolayı, "ulan $imdi kimseye anlatamam derdimi, beceremezler rolü" diyerek kendi oynamı$ sanırım. Öyle değilse bile çok iyi yapmı$ta oynamı$. Diğer oyuncular ise ondan imrenip oynamı$lar sanki. Bilmem kaç ki$iyken tek bir adamdan korkmaları filan oldukça iyi yansıtılmı$ bence. Tabi burda senaryonunda etkisi es geçilemez. Nefret ettiriyor o adamlardan, korkmalarından güç alıp daha da sinirleniyoruz adamlara acımak yerine. Zaten filmin sonunda ters kö$elerin en tersine atıyor sanırım.

Bu paragrafta fena spoiler var söylemedi demeyin.Filmin sonundaki sahneyle insanın tüm film boyunca dü$ündükleri, hissettikleri tamamen deği$iyor. Abisine olan sempati bir anda nefrete dönü$üyor mesela. Çünkü gerçektende karde$inden utandığı için gitmi$ askere. İntikam aldığı adamları öldürme nedeni ise kendini suçlu hissetmesiymi$ ve çocukta ölüymü$. Yani kesinlikle hiç bir $ey yerli yerinde değil bu filmde. Her an her$ey deği$ebiliyor ve oldukça oturaklı yapılmı$. Müziklerinin güzelliğine de değinmeden geçemeyeceğim. Hepsi oldukça konsepte uygun olmu$ fakat merak ettiğim bir $ey varki, Richard ilk adamı öldürdüğünde çalan $arkıdaki kullanılan enstrüman nedir arkada$. Ne güzel sesi vardır o aletin yahu.

Paddy Considine, git ba$ka filmlerde de oyna arkada$ım sen. Hatta umarım baya bir filmde oynarsın.

Points:9/10

Posted at time: 17:20 on 13 Ekim 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Bug (2006)


Tracy Letts' in yazdığı, William Friedkin' in yönettiği psikolojik gerilim filmi.


Imdb' ye bakıp korku filmi diye izlemeyin sakın. Ben yaptım olmadı çünkü. Kesinlikle bir korku filmi değil. Gerilim hiç değil, fakat psikolojik gerilim olabilir. Evet olur. Fazla iyi bir yapım değil orası bir kesin. Zaten Imdb' den aldığı ve benden alıcağı puanda da belli fakat standart filmlerden kendini bir anda sıyıran özelliklere sahip bir festival filmi. Görüntü yönetmeni i$ini iyi kotarmı$ zira, bazı yerlerde özellikle bazı sahnelerdeki focus kullanımı ki adından tam emin değilim, oldukça iyi. buna örnek olarak filmin ba$ında kadının arabasının sileceğinden el ilanı aldığı yerde diğer arabalara bakmasını ve sırayla diğer arabaların sileceklerine odaklanmasını örnek verebilirim.

Bana kalırsa filmin konuyu anlatı$ında bir sıkıntı vardı. Sakin sakin giderken bir anda tepe taklak oluyor her$ey. Böceklerin adamı i$gal etmesi daha ayrıntılı anlatılabilirdi mesela. Fakat bu durgunluğa rağmen oyunculuklar oldukça iyi gözüktü bana. Zaten kadınla adamdan ba$ka hemen hemen hiçkimse yok filmde fakat iki ki$i iyi yürütüyorlar filmi.

Sonlarına doğru ise çiftin psikolojisi iyice kopuyor. Olmayan ya da olan $eylere inanmaları, birbirlerine kar$ı davranı$ları filan iyice deği$iyor ve film son buluyor. Yönetmen' in bir çok $eyin ucunu açık bırakması yani böceklerin var olup olmadığını bile göstermemesi bir yandan inandırıcı dururken bir yandan masraftan kaçmak gibi bir eğilimi olduğunun göstergesi de olabilir aslında. Her$eyi seyirciye bırakıyor aslında. Bunu iyi hanesine yazdım.

Points:7/10

Posted at time: 11:45 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

G.I. Joe: The Rise of Cobra (2009)


Stuart Beattie ve David Elliot' un yazıp, Stephen Sommers' in yönettiği film.


Tabiki bu filmi izlemememin nedeni çocukluğumun onlarla geçmesiydi. $u anda bile odamda bulunmakta bazı parçaları. Filminin çekimesi için geç bile kalındı $ahsi görü$üm. Hadi desem, yeterli teknoloji yoktu eskiden filmi çekilmezdi tamam. Fakat $imdide görsel efektlerde batmı$lar. Tam emin olmamakla birlikte 170 milyon dolar harcanan bir film için o kadar kötü görsel efektleri varki, insan utanırda koymaz keser onları. Fakat hemen söyliyeyimki tamamı için değil, sadece bazı sahnelerde sırıtıyor bunlar. Yoksa genel olarak bakıldığında Cgi' lar oldukça iyi yedirilmi$ filme.

Zayıflıklarını söyleyeyim hemen, hazır aklımdayken. Bir defa senaryo olmamı$. Olmamı$ yani bunun elle tutulur bir tarafı yok. Daha güzel ya da daha zekice hazırlanmı$ bir senaryoyla çok çok daha iyi bir film olabilirdi. Filmin tek süprizi sanırım doktorun Rex çıkmasıydı. Yani kocaman 2 saatlik bir film yapıyorsunuz ve senaryonun tek etkisi bu olmamalı sanırım? Birde $u Hollywood repliklerini koymasalarmı$ çok daha iyi olucakmı$. Özellkle zenci çocuklaki, Scary Movie' den dolayı severim keratayı, kızıl saçlı süper hatunun aralarındaki konu$malar oldukça sırıtır durumda. Birde $u saçma mantık hatalarını yapmayın yahu. Tamam sonuçta gerçek bir hikaye değil kabul fakat, fazla abartmadan yapsanız? Yoksa ben bir insan tanımıyorumki, bilmem kaç santim kalınlığında iki tane duvardan geçsin biri ona çarptığı için ve pat diye ayağa kalksın? Duvardan geçirme o adamı madem öldürmeyeceksin. Evet Storm Shadow' la zenci çocuğun bomba sahnesinden bahsediyorum. Tekrar dönücem bu konuya.

Bunun yanında, senaryoyu ayrı tutarsak oldukça iyi bir aksiyon filmi olduğunu dü$ünmekteyim. Taraflı falan konu$muyorum, adamlar 2 saat aksiyon yapmı$lar resmen. Orda o patlıyor burda bu. 2 dakika durmadan devam ediyor film sonuna kadar. Sanırım tek sakin sahnesi en sondaki ıslıklı sahne olmalı. Benim anlamadığım, insanların bu tür filmlerden ne beklediği.. Sonuçta bu adamların çizgi filmi vardı yıllarca izledik, oyuncaklarını aldık oynadık, ee $imdi ne olacaktı? Bir kaç sahneyle ya da replikle hayatın anlamını mı anlatacaktı bize? Ya da ne bileyim sanatsal sahnelerle mi dolu olacaktı. Tabiki bu yapıldığı $ekilde olmalıydı. Hollywood etkeni azaltılsaydı çok iyi olurdu ki onu zaten söyledim.

Oyunculuklara gelicek olursak, Duke karakterini oynayan Channing Tatum diye bir adam varki.. Yalvarırım bir daha ömrü hayatı boyunca geçmesin kamera kar$ısına yahu. Ba$ka bir meslek bulsun kendine. Film endüstrisini çok seviyorsa ba$ka bir dal bulsun kendine. Yapmadı adam yahu, tek bir mimik bile yapmadı tüm neredeyse hemen her sahnede olmasına rağmen. Bu kadar kasıntı dururmu bir insan? Yahu senki erkek ırkının $anslıları arasındasın Sienna Miller' la öpü$üyorsun, orda bile kütük gibi duruyor adam. Bir gülümse ne biliyim bir tepki göster yahu. Hazır söylemi$ken Sienna' ya kocaman bir alkı$ benden. Oscar' lık bir performans beklemiyordum zaten film gereği fakat oldukça iyiydi bana kalırsa. Kızıl saçlı süper hatun ise bir ayrı zaten. Replikleri saçma olmasa gayet iyi bir oyuncu olma yolunda bence. Snake Eyes ise Ray Park tarafından canlandırılmı$. Gayet iyiydi o da film boyunca. Yani yüzünü görmedik aslında, oyunculuk açısından değil hikayesi oldukça oturaklıydı o açıdan iyiydi demek istedim. Fakat Storm Shadow' u oynayan adama bir türlü ısınamadım ben film boyunca. O bakı$ları filan oldukça itici geldi. Zaten filmin sonunda öldü. Bu isimlerin dı$ında hemen hepsi orta sınıf bir oyunculuk sergilemi$ler. Zaten çok fazla ön plana çıkmıyorlar daha çok Cgi' ları izliyoruz. He birde Marlon Wayans var. Ripcord' u oldukça iyi canlandırmı$ bence. Replikleri biraz önce dediğim gibi özellikle kızla olan sahnelerde çok soyut fakat mimikler filan fena değil.

Devam filminin geleceği oldukça açık bir $ekilde belirtildi zaten filmin sonunda. Umarım arayı fazla uzatmadan 2. filmi çekerler diyerek kapatıyorum.

Points:7/10

Posted at time: 17:34 on 11 Ekim 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Antichrist (2009)


Lars Von Trier' ın yazıp yönettiği film. Kendisinin ilk filmi izlediğimden dolayı herhangi bir kar$ıla$tırma yapmadan giri$ bölümünü geçiyorum.


Fakat yönetmen abimizin kendisi bu filmde giri$ bölümünü, benim gibi yapmamı$, damardan girerek geçmi$ resmen. Hiç oyalanmadan konuya ani giri$ yapıp gönlümü aldı. Bu bölümü takip eden 3 bölüm daha var filmde. 4 bölümden olu$uyor toplamda ve benim dikkatimi çeken bir diğer detay, filmdeki iki oyuncu ve çocuk dı$ında kimsenin yüzünün gözükmemesi. Film sadece onları anlatıyor. Ba$ka herhangi bir yan hikaye, ayrıntı olmadan, sade ve düz geliyor film size doğru. Bu açıdan iyi bir atmosfer yakalanmı$ bence. Bunun yanında, Willem Dafoe, daha önce oynadığı filmlerden dolayı sanırım, popüler kültür elçisi gibi filmde. Tabiki Charlotte Gainsbourg gibi bir partneri olduğu için. Onunda izlediğim ilk filmiydi fakat gayet iyiydi. Zaten bu filmdeki performansından dolayı bir ödülü bulunmakta. Bunun yanında film oldukça sanatsal öğeler içeriyor. Yani her yönüyle bir festival filmi, burası kesin. Normal bir film izler gibi çatır çatır izlenecek bir film olmadığı kesin. Böyle izleyen insanların yorumları genelde, dandik yahu bu film gibi cümleler oluyor aslında. Fakat i$in derinine inince kötü değil, hatta ortalama üstü olduğu farkediliyor. Sanattan çok pis anlarım diye tribe girmeyeceğim burda, çünkü sanatsal filmlerin hastası bir izleyici değilim. Fakat diğerlerinden farklı bir film olmu$ Antichrist. Zaten isminden ve türünün korku olmasından dolayı daha çıkmadan ilgimi çekmi$ti bu film.

Filme genel olarak bakıcak olursak, evet seks sahneleri yok sayılmayacak kadar. Hatta bazı yerlerde saf porno sahneleri mevcut. Fakat bunun yanında, gereksiz olduğuna inanmıyorum. Zira bu adamla kadın karı-koca değilmi yahu. Napıcaklardı, kö$e kapmaca mı oynayacaklardı? Normal olan $eylerin bu kadar dikkat çekmesi ve filmin önüne geçmesi oldukça saçma bir durum bence. Konusu ise çok aykırı değil evet, replikler orta seviyede fakat görüntü yönetmeni oldukça iyi bir i$ çıkarmı$ bana kalırsa. Zira, oldukça güzel kareler mevcut filmde.

Film, oğullarının ölümünden sonra travma geçiren karısına yardım etmek isteyen psikoloğun, kadının en çok korktuğu yer olduğunu dü$ündüğü dağ evine gitmelerini ve orda geçen olayları anlatıyor. Gayet tüyleri ürperten bir yer bana kalırsa evin bulunduğu yer. Bunun yanında biraz spoiler vermek istemekteyim. Kadın hastaneden çıktıktan sonra, seksi ba$latan taraf oluyor hep. Sanırım $eytandan duyduğu korkuyu zevkle gidermeye çalı$ıyor kendi içinde. En sonunda klitorisini keserek kendini özgür bırakmaya çalı$ıyor zaten. Çocuğun ölmesine göz yummasına gelirsek.. Kurban verme gibi bir durumda olabilir orda, yatağı bırakamamakta. Yönetmen tam olarak açıklamamı$ ucunu açık bırakmı$ bana kalırsa. Çünkü sonlara doğru adam böyle bir takımyıldızı yok gibi bir cümle söyledikten sonra çocuğun öldüğü sahneyi tekrar görüyoruz. Belkide o sırada üç kral gelmi$ti ve kadının kurban vermesi gerekliydi. Kadın ormana gittikten sonra kadınların içinde olduğunu dü$ündüğü $eytanla ilgilenmeye ba$lıyor fakat aslında tam olarak itiraf edemesede, kendi saflığını kaybediyor. Kendi kendine rol yapmaya ba$lıyor. Çocuğun ölmesine göz yummasından sonra bile adamı suçluyor onlarla ilgilenmediği için. Adamda zaten bir süre sonra kadını iyile$tiremeyeceğini anladığı için bırakıyor tedavi etmeyi. Ayrıca filmin içi oldukça güzel ayrıntılarla donatılmı$. Kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım olduğunu dü$ünmekteyim. Fakat kesinlikle rahatsız bir yapım olmu$. Ba$ından sonuna kadar insanın duygularını karmakarı$ık yapıp bırakıyor.

Bu kadar övdükten sonra bir kaç hatayıda söylemesem olmaz tabiki. Bir insan neredeyse yarı ölmü$ daha doğrusu ne kadar orda kaldığını bilmiyorum fakat toprağın altından çıkardı adam kargayı, nasıl o kadar sürede öldüremez? Kafasının ezildiğini gördük ayağa kalktı tekrar. Saldırmaya da çalı$madı üstelik karga. Çok efendi hayvanmı$. Adamın kadındın korkularını yazdığı kağıtta, "Satan" kelimesini karaladıktan sonra bir daha listeyi görüyoruz bir süre sonra fakat o da ne? Satan kelimesi farklı yazılmı$ ve farklı bir $ekilde karalanmı$. Kadın mı oynadı yahu listeyle, öyle i$ mi olur? Bunlarıda söyledikten sonra puanımı verip kaçıyorum.

Points:8/10

Posted at time: 20:51 on 10 Ekim 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Apocalypto (2006)


Mel Gibson' ın yazıp yönettiği film.


Film, Maya kabilesini konu almakta. Fakat çok havada kalıyor kabileyle ilgili ayrıntılar. Bazı sahnelerde ba$ından sinyal veriyor film hangi yöne gideceği hakkında. Biraz daha açıyım bunları.

Mesela filmin ba$ında ormandan geçmek için izin isteyen bir takım insan, yakıp yıktılar yeni bir ba$langıç arıyoruz dediğinde onlarında ba$larına bir bela geleceği tahmin edilebiliyor. Çünkü adamlar göre göre geliyorlar üzerlerine doğru, onlar ise gayet sakinler. Aslında sakin olmalarıda lazım, esir alındıklarında kendilerinden daha az ki$i tarafından götürüyorlar. Bu açıdan bakınca bir terslik var gibi sanki. Bunun yanında, film oldukça fazla kli$elerle dolu. Zaten belgesel gibi ba$layıp sonunda klasik Hollywood aksiyon filmine bağlanmı$. Oldukça da kötü bir final sahnesi var. Jaguar Paw' ı kovalayan adamlar, ki bu insanlar kendisini gece gündüz demeden, hiç mola vermeden, insan üstü bir güçle kovaladılar, gemileri görünce hop diye duruyorlar. Yahu tamam senin için çok ilginç bir $ey kabul. Ama o kadar kovaladın adamı neden bırakırsınki? Hazı lafı gelmi$ken kovalama sahnesiyle ilgili bir kaç laf söylemek istiyorum. Ben böyle kovalama sahnesi görmedim arkada$. Gece gündüz, biraz önce bahsettiğim gibi ara vermeden su içmeden nefes almadan kovalıyorlar adamı. Üstelik adam karnından ok yemi$ki ne ok yemi$, arkadan girip önden çıkmı$, yorulmak bilmedi nasıl kaçtı. O kadar kan kaybından ölmesi lazımdı kendisine pansuman yapana kadar.

Evet gelelim gördüğüm bazı noktalara.. Baskını yapanların lideri, Jaguar Paw için onu öldürme bize canlı lazım dedi. Çocuğun babasını gözünün önünde kestiler, ki o sahne ba$arılıydı oyunculuktan ötürü, sonra aldılar çocuğu kurban verdiler. Madem canlı lazımdı bir $eyler ayarlasaydınız çocuk için. Ne bileyim, adam sayısıysa önemli olan babasını niye kestiniz? Tapınak çakması tepede insan kurban ederlerken nasıl oluyorda insanların karnından ufacık bir bıçak sokup kalbini çıkartıyorlar. Sadece ikinci kurbanda biraz yukarı çıkmak için kesilir gibi bir hareket yapıldı. Fakat o da vasat bir çabaydı bence. Tak diye karnından girip kalbini çıkartıyorlar adamların. Bizim kahramanın ölmeden önce karısıyla telepati kurması oldukça Hollywood vari bir sahneydi. Bunların ardından, yine bizim kahraman kaçmaya ba$ladıktan sonra, kovalayacak olan adamlar bir saat oyalandılar ölen çocuğun ba$ında ama nasıl olduysa pat diye yeti$tiler bizimkine. Üstelik baya hızlı ko$tuğu gösterilmi$ti. Ayrıca bizimki dediğime bakmayın. Çok kanım ısındı kendisine, o kadar ok yiyip hiç etki etmemesi bana Malkoçoğlu' nu hatırlattı. Sanki bizdenmi$ gibi hissettirdi. O ne yahu, 2 tane ok ye, hiç bir $ey olmamı$ gibi davran. Üstelik biri neredeyse kalbine, birini yedikten sonrada durmadan ko$ hiç bir $ey olmamı$ gibi? Kovalama sahnesini kısaltsalarmı$ bari. Bunun yanında, kuyudan çıkarken önce kadının çıkmaya çalı$ması saçmaydı. Yanında ufacık çocuk var, yolla onu ne istiyosan alsın getirsin ya da ne bileyim bağlasın daha sağlam bir yere. Karnında çocuk var senin pat diye çıkılırmı öyle? Ama senki, suyun içinde ayakta çocuk doğurmu$ bir insansın. Nefesin yetmesi sanırım çıkmak için. Bilmiyorum öyle bir $ey yapılabilirmi, bilmeden konu$makta istemiyorum fakat nasıl doğurdun o çocuğu o $ekilde ablacım sen?

Neyse ben bir$ey demiyorum. Sonu güzel bağlansaydı bari. Fakat bu olayların yanında, film kendini izlettiriyor. Kli$elerle dolu olmasına rağmen çok sıkıcı bir film değil. Hatta sıkıcı bir film değil. Yiğidi öldürüp hakkını vermek lazım değil mi?

Points:6/10

Posted at time: 19:32 on 9 Ekim 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Trick 'r Treat (2008)


Superman Returns ve X2' nin senaryolarını yazan Michael Dougherty' nin yazıp yönettiği korku-gerilim filmi.


Imdb notundan dolayı büyük beklentilerle izlediğim bu film, son zamanlarda yapılmasına rağmen gerilim filmlerine oldukça iyi bir iz bırakmı$tır kanımca. Korku filmi demek gelmiyor içimden çünkü pek bir korku öğesi yok gibi filmde. Daha doğrusu gerilim kısmı korkunun önüne geçmi$ gibi. Ya da bana öyle geldi, bilemiyorum.

Filmin içinden spoiler vermeyeceğim bu defa. Konusu ise, 4 tane hikayeyi birbirine harmanlayıp, iç içe anlatması ve bir çok $ekilde insan öldürülmesi ki bundan tagline' ında bahsetmi$ zaten.

Çizgi roman tadında olmu$ bir film. Zaten ba$ında da gösteriliyordu çizgi romanlardan sayfalar üzerindeki bilgiler. Filmin sadece ve sadece 2 tane eksiğini gördüm hemen onları yazıp geçeceğim. Birincisi, çıtırların kurtlara dönü$ürkenki sahnesinde, sırtının yarılması efekti bildiğiniz bok gibi olmu$. Oldukça amatör bir i$ çıkarılmı$ orda. Tamam biliyorum bu spoilerdı. Fakat ba$ka yok. İkincisi ise, o çocuk kimdi yahu? Atlayıp zıplayabiliyor o kadar, onu bir söyleseydiniz. İkinci film filan mı gelicek neden açıklanmadı, yoksa Halloween' le ilgili bir durum mu varda ben mi bilmiyorum?

Oyunculara gelicek olursak, bir çok güzel çıtır filmde toplanmı$. Zaten hepsi kurta dönü$tü ama olsun. Bunun yanında Sam isimli müdürün oğlu olan çocuk bundan bir 10 sene sonra kült karakter sınıfına oturabilir ke$ke biraz daha yer verilseymi$. Jean-Luc Bilodeau ise Kyle xy' dan belli olan yeteneğini burda az sergilemi$ gibi gözüktü bana. Sanki kaçmı$ sahnelerden gibi duruyor film sırasında. Bunun dı$ında Tahmoh Penikett' ın biraz sırıttığını hissettim. Zaten toplamda 1 dakika gibi bir sahne toplam zamanı var. O tam dozunda olmu$.

Filmin geneline bakıcak olursak, tek kelimeyle harika. Konuyu anlatı$ı ve biraz önce söylediğim gibi çizgi roman tadında gitmesi oldukça etkileyici. Filmin ba$ındaki çiftin sürekli olarak etrafta görünmesi güzel bir detaydı. Ve filmin sonuna kadar bir $ekilde suç i$lemi$ olan herkes öldü. Ya$lı adam belirsizdi fakat kalıcı durmuyordu. Bu da spoiler biliyorum fakat durduramıyorum kendimi. Neyse burada bitiriyorum yazımı ben. A$ağıya komedi öğesini eklemiyorum kasten. Komedi olarak herhangi bir zorlama olmadan bir kaç sahneyle geçilmi$ tam dozunda bırakılmı$ geldi bana. Bu filme haksızlık olacağı kanaatindeyim komedi diyerek.

Points:9/10

Posted at time: 18:50 on 6 Ekim 2009 Salı by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Drag Me to Hell (2009)


Evil Dead' in usta yönetmeni Sam Raimi tarafından yazılıp yönetilmi$ korku-gerilim filmi. Tam olarak korku gerilim değilde, iğrençlik-gerilim denebilir aslında. Hatta jump moment diye bir kategori olsa orda da yarı$ırdı muhtemelen.

Film genel olarak bakıldığında, ilginç duruyor aslında. Zira gayet güzel ba$layıp, sonlarına doğru, özellikle masaya dizilip Lamia' yı çağırdıkları sahneye kadar sürekli bir dü$ü$ ya$anıyor gibi. Zaten masa sahnesinden sonra kopuyor resmen. Son sahnesi gayet ilginç olmu$ ayrıca. Hak ettiği gibi ölmesi lazımdı kızın. Normal standartlarda hemen her yönetmenin öldürmeyeceği kızı Sam amcanın öldürmesi güzel olmu$.

Bunun yanında filmin oyunculukları daha iyi olabilirmi$. Erkek arkada$ rolündeki Justin Long gayet silik bir performans sergilemi$. Bunun yanında ba$rol oynayan Alison Lohman vasatın biraz üstünde.

Filmin hatalarına gelicek olursak, ba$larındaki araba çarpı$ma sahnesinde kadının gözündeki zımbanın çarpı$madan bir saniye önce fırlaması gayet gereksiz ve saçmaydı. Daha çarpmadı yahu araba neden fırlar bir zımba durup dururken? Hemen ardından kafasını torpidoya vurmasıda aynı $ekilde. Gayet basit sahnelerdi. Bunu söylemi$ken hemen $unlarıda söyleyeyim, ya$lı kadının kafasına ağırlık dü$tüğü sahnede gözlerinin fırlayıp kızın ağzına girmesi ve Lamia' nın ele geçirdiği bedenden, ağzından kedi çıkarma sahnesi oldukça kötüydü. Görsel efektler yerlerde sürünmekteydi yani. 3d filan denmi$ bu film için fakat ben normal $ekilde izledim belkide bu yüzden komik gözükebilir bana fakat eğer değilde, orjinalleride bu $ekildeyse, vay haline görsel efektlerden sorumlu olan ki$inin. Bunların yanında, kızın ağzından kan fı$kırması oldukça gereksizdi diye dü$ünmekteyim. Zaten litrelerce kan fı$kırdı bir insan gelip iyimisin filan demedi, biri dosyayı çaldı öbürü müdüre yalakalık yapma derdindeydi. Lanetlendiğini bildiği halde bir insanın erkek arkada$ının ailesiyle tanı$maya yemeğe gitmeside ilginçti. Fakat bu kız uyurken burnuna sinek girdi ve uyanmadı. Sanırım yemeğe gitmesi en ilginç hareketi değildi. Kendini affettirmek için lanetlendiği kadının evine gittiğinde kar$ıla$tığı ölü ise normal kadınla alakası olmayan bir kadındı. Resmen yoldan geçen bir kadını almı$lar ve oynarmısın demi$ler. Bunun yanında tam o sahnede ağzına litrelerce ne olduğunu anlamadığım sıvı girdi ve kadın tükürmedi bile. Sanırım tadı güzel bir$ey doldurmu$lardı kadının içine hehe. Affettirmek lafı geçmi$ken $unuda söyliyim, kendisini Lamia' dan kurtarması için 10,000$ istediği kadına gidince kadının ilk cümlesi hayatım boyunca bu anı bekledim kendimi affettirmek için, bir $ans daha yakalamak için gibi cümleler etti. Madem öyle neden 10,000$ istedin kuzum? Çocukla kız arabada giderken, önlerine çıkan ya$lı adamın "you'll burn in hell" diye bağırması ve kızın $a$kınlıkla bakması bana Kemal Sunal' ın $u anda adını hatırlıyamadığım bir filmini hatırlattı. Orda da, doktor kendisine ölüceğini söyledikten sonra araba $öförü ona çarpmadan durmu$ ve "ölüceksin be ölüceksin" diye bağırmı$tı. Aynısı resmen. Ve son olarak tek bir sorum var, neden film boyunca kızın ağzına bir$eyler giriyor ve her gelen saçından avuç dolusu saç kopartıyor yahu? Kızında çim adam gibi saçı varmı$ cidden. Kopartıla kopartıla bitmedi film boyunca. Ağzınada kol girdi resmen bana mısın demedi. Çok metanetli bir kızmı$.

Bunları okuduktan sonra $öyle bir$ey diyebilirsiniz, "Imdb o kadar puan vermi$, sen kimsinde bu kadar ele$tiriyosun düdük?". Evet bende $a$ırdım, ve kesinlikle 7.5' i hak edicek bir film olmadığı kanaatindeyim. Yazıyı yazmadan önce farkettiğim bir detay daha var. Yüksek puan veren insanların büyük bir çoğunluğu 18 ya$ altı kız ve erkekler. Yani ortalamayı yükseltmi$ler resmen. Yoksa Imdb' nin puanına göre film seçilmek oldukça akıllı bir karar. Çok dağıtmadan bir kaç iyi $ey söyleyip bitiriyorum. Film direk olarak konuya giriyor aslında. Pek bir dola$tırması yok. Kadın pat diye arkakoltuktan çıkıyor ki, iyi bir sahneydi kanımca, aynı hızla devam etmiyor sadece. Tek sorununun bu olduğunu dü$ünmekteyim. Konu olarak diğer filmlerden kendini ayırmasını iyi bilmi$ bir film gibi gözüktü benim gözüme. Tabiki diğer filmler derken son zamanlarda çıkan filmlerden bahsediyorum. Mesela ba$rol oyuncusu ölüyor yazının ba$ında da söylediğim gibi. Çok fazla olan bir durum değil bu. Genelde burnu kanamadan kurtuluyor ba$rol oyuncuları.

Points:7/10

Posted at time: 17:21 on 5 Ekim 2009 Pazartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Kısık Ateşte 15 Dakika (2006)


Haluk Özenç' in yazıp, Neco Çelik' in yönettiği film.


Fazla popüler olmamı$ fakat iyiki olmamı$ dedirten filmdir öncelikle. Zaten kendi içinde de, bu konuya bazı ayarları laf soku$turmaları var. Bana kalırsa filmin en dikkat çekici mesajı popüler kültüre kar$ı olmu$. Özkan Uğur' un performansı oldukça iyi. Ve karakter olarakta öne çıkan bir yapısı var. Fakat bana kalırsa filmin ba$ında, sonunu gösterip bombanın patlamadığını belli etmeleri ve uzun bir süre bomba konusunda durmaları hata olmu$. Filmin ba$ında sonunu göstermeselermi$ eğer, bomba oldukça heyecan katabilirmi$ filmin tamamına. Kadrosu çok iyi olmasına kar$ın daha etkili bir kullanım olabilirmi$ gibi duruyor. Haluk Bilginer' in performansı iyi olmasına rağmen arada kalmı$ gibi. Keza Ata Demirer' de aynı $ekilde. Haluk Bilginer' le Ata Demirer' in kar$ılıklı konu$maları filmin sanırım en komik repliklerini barındırıyor. Haktan Pak' ın performansı ise pek iç açıcı değil fakat aynı zamanda vasatta değil. Orta karar bir $ey yapmı$ kendisi. Metin Akpınar ise hala aynı oyunculuğunu sürdürebilme yeteneğine sahip olduğunu bir defa daha kanıtlamı$. O yüzden kendisiyle ilgili cümleyi en sona bıraktım oyuncular arasında. Kendi hatası ya da eksiği değil fakat kör birini canlandırdığı için bir gözlük filan ne biliyim belki gözlerine solmu$ renk bir lens daha iyi olabilirdi. Zira çakmak çakmak gözleri var adamın kör olduğu halde?

Film konu olarak çok farklı bir $ey değil aslında. İzlerken insanin pek $a$ırdığı bir yer yok gibi neredeyse. Fakat oldukça akıcı bir anlatımla i$leniyor. Bir yorumda okuduğum gibi cidden 15 dakikada bitiyor sanki film. Metin Akpınar' ın tutuklanması oldukça saçmaydı, sonuçta bir insanın karnına bıçak saplandığı zaman bilinci kapanmaz ve polislere kendini yaraladığını söyleyebilirdi. Ayrıca Haktan Pak' ın bo$anıyorum derken masaya koyduğu yüzük resmen kolyeydi yahu. O adamın parmakları o kadar büyük değil. En azından kendisinin bir yüzüğünü koysaydınız yahu. Ata Demirer' in Haluk Bilginer' i dövme sahnesi oldukça soyut olmu$. Tüm oyunculuğuna rağmen orasında patlamı$ Ata. O kadar saçma bir tekme atı$ stili görmedim zira ben. Ve hemen ardından üzerindeki kanların ketçap olduğu çok net belliydi. En azından bir boya filan ne biliyim kan rengine daha yakın bir renk kullanılabilirdi. Birde Aysun Kayacı' nın ne kadar güzel bir sesi varmı$ öyle!

Bu hataların dı$ında, vasatla iyi arasında gidip gelen bir film olmu$ Kısık Ate$te 15 Dakika.

Points:6/10

Posted at time: 08:26 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Pulse (2006)


Jim Sonzero' nun yönettiği Wes Craven' in yazdığı daha doğrusu uyarladığı bir film olan Pulse, diğer dünyada hapsedilmi$ ruhların teknolojinin son olanaklarını kullanarak dünyaya gelmesi ve insanları bilgisayar kullandıklarına pi$man etmesini konu alıyor.


Kristen Bell bir kaç sahne dı$ında hiç sırıtmamı$ gözüktü bana. Fakat Ian Somerhalder yerine ba$ka bir oyuncu koysalarmı$ daha iyi olurmu$ sanki. Adam romantik komedi film ku$ağında yer alıcak bir yüze sahip bence.

Bunların dı$ında filmin kendisine gelirsek eğer, en çok ho$uma gideni kötülerin kazanması insanların kaçmasıydı. Bir devam filmi çekilebilicekmi$ gibi bitirdiler fakat bok etmeden yaparsa iyi olur. Zaten filmin $u halide pek iç açıcı gözükmemekte. Konu çok dağınık anlatılmı$ mesela. Filmin yarısına kadar insanlar neyle kar$ı kar$ıya kaldığını bilmeden kaçmaktalar. Ya da onlar biliyorlar fakat bize söylenmiyor. Filmin sonlarına doğru basit bir i$letim sistemini çökertme çabası var fakat olmuyor ve insanlar terkediyorlar $ehri. Pek fazla mantık hatası yok filmde. Sadece türü korku ve gerilim olduğu için bu kadar kötü ele$tiriler aldığını dü$ünüyorum. Zira filmin herhangi bir yerinde korku ya da gerilim öğesine rastlanılmıyor. Sadece bir iki dakika o kadar. Ayrıca yapmayın etmeyin, hayalete nasıl tekme atarsınız? Bir daha olmasın yalvarırım. Öyle saçma bi$ey olurmu yahu?

Biraz daha kendine çeken bir anlatım ve bir kaç gömlek üstün oyuncularla çok daha iyi bir film olabilicekken, sadece "Kairo" nun remake' i olarak kalmı$ bir film.

Points:4/10

Posted at time: 12:07 on 4 Ekim 2009 Pazar by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,

Transformers: Revenge of the Fallen (2009)


İlk filmde olduğu gibi yine Michael Bay' ın yönettiği bir yapım olmu$.


Shia LaBeouf' tan bahsetmek istiyorum hemen. Bu adam ilk filmde de oturmamı$tı role. İkincisinde de öyle olmu$ bence. Tamam deği$tiremezdiniz ikinci filmde ba$rol oyuncusunu bari kendini geli$tirmesine yardım etseydiniz yahu. Megan Fox oldukça iyi kullanılmı$ filmde. İlk sahnelerinden beri seksiliği önplana çıkartılmı$ ki zaten filmin sonuna kadar kendisinin kirlenmemesinden bile belli sanırım bu. Josh Duhamel pek sırıtmadan oynamı$ fakat biraz daha ciddi durabilirdi. Sonuçta elit bir birliğin komutası kendisinde. John Turturro ise oldukça iyiydi bence. Arabaya binip "One man.." diye ba$lıyan replikleri oldukça iyiydi. Fakat bu Leo karakteri nedir yahu? Adam filmin ba$ından sonuna kadar hiçbir i$e yaramıyor. Sadece Sam' i Simmons' a götürüyor fakat o da kendiliğinden olabilecek bir $eydi sanırım. Oldukça bo$ bir rol vermi$ler kendisine.

Oyunculukların dı$ında senaryosu daha iyi olabilirdi. Oldukça yavan kaçmı$ 2buçuk saatlik bir film için. Bir ya da iki sayfa falandı sanırım tamamı. Transformers' ı çok sevdiğimden dolayı $u $öyle saçmaydı bu böyle saçmaydı da demeyeceğim. Fakat filmde tonla hata vardı. Sonuçta bilimkurgu filmi olduğunu kabul ediyorum fakat, ilk filmde neredeyse hiç bir silahın yaralayamadığı Transformers' ları bu filmde altıpatlarla avlıyacaklardı neredeyse yahu. Bir seviyesi olması lazımdı bu i$in. Neyse diğer hatalara girmek istemiyorum. En önemliside, yahu Optimus Prime' ı sağa sola atmak ne büyük bir densizliktir? Adamı kaldırıp ordan oraya attılar resmen film boyunca. Yuh, böyle hatayı yaptıranlara..

Fakat bunlara rağmen film 2buçuk saat boyunca aksiyonsa aksiyon heyecansa heyecan veriyor bence. Heyecan bir derece fakat aksiyon oldukça bol ve süper görsel efektlerle bezenmi$.

Ps:Bumblebee' ye kocaman bir alkı$..

Üçüncü filmi çıkarsalar bari bir an önce..

Points:6/10

Posted at time: 16:49 on 2 Ekim 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

An American Haunting (2005)


Courtney Solomon' un kendi yazıp yönettiği korku-gerilim filmi. Filmin bir özelliği ise, $u ana kadar bir ruhun insanı yaraladığının gerçek kanıtlara dayanan Bell Witch olayını anlatması.


Dozu pek ayarlanamamı$ bir film olmu$tur bence. Zira, insanların korku sahneleri çok komik olmu$ mesela. Bazı yerlerde kamera bir kaç ki$inin arasında dönerken, birinin yüzüne gelince korkuyor sonra öbürüne geçiyor sırayla korkuyorlar. Filmin bazı yerlerinde mantık hataları gibi gözüken durumlar filmin sonunda iki dakika dü$ünmeyle aslında saçma değil ince ayrıntılar olduğu farkediliyor. Fakat filmi kurtarmaya yeten bir durum değil bence. Sonunda o kadar dandik bağlamı$larki, sanki aceleye gelmi$ gibi. Kötü bir son değil aslında. Fakat oldukça kötü bağlanmı$. Betsy Bell karakterini canlandıran Rachel Hurt-Wood ise gayet iyi bir performans sergilemi$. Potansiyeli yüksek bir oyuncu gibi duruyor.

Eğer sonunu daha güzel bir $ekilde bağlayabilselermi$, çok daha iyi bir film olabilirmi$. Çünkü, 1800' lerin Amerikası filan derken, ortamı ba$arılı bir $ekilde yansıtmı$lar. Fakat sonuna kadar gelip pili biten arabalara benzemi$ bu film. Olmamı$ yahu.

Points:4/10

Posted at time: 17:07 on 30 Eylül 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Knowing (2009)


Yönetmenliğini, The Crow' dan tanıdığım Alex Proyas' ın yaptığı filmdir.


Nicolas Cage' in ba$rolünde olduğu bu filmi izleme nedenim aslında konusu idi. Kendisiyle ilgili pek bir $ey söylemeden geçicem. Rose Byrne ise tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu bu filmde benim için. Yahu bir insan film boyunca bu kadar mı soğuk olabilir? Bir an önce ölsün artık diye dü$ündüm durdum film boyunca. Bu konu gelmi$ken hemen söylemek istiyorumki, görsel efektleri gayet iyi olmu$ filmin. Herhangi bir sırıtma olmamasına rağmen, özellikle uçak sahnesine hayran kaldığımı söyleyebilirim. Bunun dı$ında, tren sahneside gayet iyiydi. Dünyanın yanmasıda bu üçlü arasında en az dikkat çeken olsa da standardın üzerindeydi bence. Fakat filme genel olarak bakarsak özellikle konunun i$leni$i açısından bir çok saçmalık barındırmakta. İlk aklıma gelen, John' un (Nicolas Cage), Caleb' in (Chandler Canterbury) elinden kağıdı çekip almasıydı. Ulan sen kıçını yırtıyorsun koordinat bulucam diye. Çocuk yazıcak belki neden çekersin be adam? Bunun gibi bir çok saçma $ey oldu filmin içinde. Bazı çok kli$e sahnelerde bulundurmakta. Fakat biraz öncede söylediğim gibi konusu benim ilgimi çekendi aslında. Zira, olmayacak bir $ey değildi anlatılan. Belkide bu yüzden filmin saçmalıkları dı$ında oldukça ho$uma gitti. Fakat gereksiz bir $ekilde abartılmı$ duygusal sahneler resmen baydı, öldürdü. Bir yere giderler gözya$ı, ba$ka bir yerde yine göz ya$ı. Yahu hani gizem, gerilim falandı bu film? Ne yaptınız canlar? Yazının altına "Drama" tag' ını ekliyeceğim sizin için. Mesela çocuklar arabadayken adamların üstlerine doğru gelmesi güzeldi. Aynı $ekilde Çocuğun yatağının yanında belirmeside öyle. Fakat o adamlar tam olarak kimdi? Bu da açıklanmadı filmde. Gelip, yeniden dünyayı in$a edicek çocukları seçip gittiler. Uzaylısınız sanırım ama bir açıklasaydınız yahu?

Filmin sonunda ise insan sevinsin mi üzülsünmü bilemiyor aslında. Tam olarak seyirciye bırakmı$lar bu kararı. Tebrik ediyorum bu açıdan kendilerini. Nicolas Cage' in son zamanlarda öldüğünüde görmemi$tik hiç hehe

Points:6/10

Posted at time: 17:22 on 26 Eylül 2009 Cumartesi by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,

Angel-A (2005)


Luc Besson' ın yazıp yönettiği romantik komedi filmi.


Film içinde belkide en çok dikkat çeken unsurlar, repliklerin çoğunun oldukça samimi olması. Bu tespitte oyuncuların performansları tabiki büyük bir etmen. Jamel Debbouse ve tabiki Rie Rasmussen süper oynamı$lar. Fakat replikler bir ayrı samimi sanki. Bazı yerlerde tam olarak insanın dü$ündüklerini pat diye duyması insanı etkileyen bir durum.

Konu olarak aslında oldukça orjinal bir fikir gibi gelmedi bana gerçeği söylemek gerekirse. Fakat i$leni$ olarak oldukça iyi olmu$. Paris' in ba$ka bir güzel olduğu gerçeğini gözümüze gözümüze sokmu$tur. Çok fazla Fransız filmi izlemeyen biri olarak dü$üncem, Paris' in daha önce ba$ka herhangi bir filmde bu kadar güzel gösterilmediğidir.

Oyunculardan yukarıda bahsedip kaçtım, farkındayım. Rie Rasmussen kendi güzelliğini o kadar güzel kullanmı$ki, bazen filmden kopup sadece kendisini izlemeye neden oluyor. Jamel Debbouze ise Rie' ye ihtiyacı olan erkek karakterini oldukça iyi çizmi$. Filmin ba$ından sonuna kadar herhangi bir soğukluk olmadan tam kararında bitiyor eserini.

Filmin kendisine gelicek olursak eğer, bana kalırsa bazı yorumlarda okuduğum gibi ağır ve aksak bir anlatım yok. Siyah beyaz olması filmin farklı bir güzellik yakalamasını sağlamı$. Bir insanın çökü$ünü, kendini tekrar toparlaması için ihtiyacı olan zamanı ve davranı$larındaki korkaklık gibi $eyler oldukça ba$arılı yansıtılmı$. Yukarıda da söylediğim gibi, samimi olması sanırım burdan kaynaklanıyor. Herkes zayıf kaldığı durumlarda kendini kurtarıcak bir kahramana ihtiyaç duyuyor aslında içten içe. Sonunda ise insanın tam olarak ne hissetmesi gerektiğine karar verememi$ gibi aslında film. Sonuçta melek bile olsa kuraları yıkabiliyor ve vazgeçtiği $eyler kar$ılığında a$kını kazanıyor. Fakat insanların buruk bir tebessümle ayrılmasını istemi$ sanırım Luc Besson.

Fakat filmin ba$ında, köprüden atlarken "Tanrım, benden vaz mı geçtin? Bir i$aret yolla." gibi bir replik vardı sanırım tam olarak hatırlayamadım $imdi. Orda biraz belli etti kendini hemen yanına bakınca kızı görmesiyle. Ama olsun o kadar diyor ve yazımı bitiyorum.

Points:9/10

Posted at time: 18:49 on 24 Eylül 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Six Shooter (2004)


Sean Ellis' in yazıp yönettiği, 2004 yılında çıkmasına rağmen 2006 yılında Oscar' a en iyi kısa film dalında aday olmu$ filmdir.

Oldukça iyi oyunculukların yer aldığı filmdir Cashback. Mağaza müdürünün market arabasında ta$ınırkenki hali bile iyiydi. Ben karakterini canlandıran Sean Biggerstaff tam olarak hakkını vermi$ sanırım rolünün. Hiç konu$masada, 10 saniye gözüksede İsveçli öğrenciye benimde a$ık olduğumu belirtmek isterim. Çocuğun o ya$ta nutku tutulmu$ ben e$$ek kadar oldum benimde tutuldu yahu.

Konusu ise, markette çalı$an Ben, haftada 3 gün gece vardiyasına kalmakta, okuduğu sanat okulunun taksitlerini ödemeye çalı$maktadır. Kendisiyle birlikte çalı$an i$ arkada$larının hepsi gerek dü$ünceleriyle olsun, gerek davranı$larıyla zamanı kendileri için daha çabuk geçilebilir bir hale sokmu$lardır. Ben ise onlardan daha farklı dü$üncelere sahiptir.

Konunun i$leyi$i çok sağlam. Hiç bir tela$ olmadan sindire sindire anlatmı$lar 17 dakika olmasına rağmen. Komedi öğelerini biraz daha arttırabilirlermi$ sanki. Aradaki bir kaç espri eğreti gibi geldi bana.

Points:7/10

Posted at time: 20:55 on 23 Eylül 2009 Çarşamba by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Cashback (2004)


Sean Ellis' in yazıp yönettiği, 2004 yılında çıkmasına rağmen 2006 yılında Oscar' a en iyi kısa film dalında aday olmu$ filmdir.

Oldukça iyi oyunculukların yer aldığı filmdir Cashback. Mağaza müdürünün market arabasında ta$ınırkenki hali bile iyiydi. Ben karakterini canlandıran Sean Biggerstaff tam olarak hakkını vermi$ sanırım rolünün. Hiç konu$masada, 10 saniye gözüksede İsveçli öğrenciye benimde a$ık olduğumu belirtmek isterim. Çocuğun o ya$ta nutku tutulmu$ ben e$$ek kadar oldum benimde tutuldu yahu.

Konusu ise, markette çalı$an Ben, haftada 3 gün gece vardiyasına kalmakta, okuduğu sanat okulunun taksitlerini ödemeye çalı$maktadır. Kendisiyle birlikte çalı$an i$ arkada$larının hepsi gerek dü$ünceleriyle olsun, gerek davranı$larıyla zamanı kendileri için daha çabuk geçilebilir bir hale sokmu$lardır. Ben ise onlardan daha farklı dü$üncelere sahiptir.

Konunun i$leyi$i çok sağlam. Hiç bir tela$ olmadan sindire sindire anlatmı$lar 17 dakika olmasına rağmen. Komedi öğelerini biraz daha arttırabilirlermi$ sanki. Aradaki bir kaç espri eğreti gibi geldi bana.

Points:7/10

Posted at time: 20:53 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Sleepy Hollow (1999)


Tim Burton' ın yönettiği bir film Sleepy Hollow.

Ba$sız süvari efsanesinin anlatıldığı bu filmde sanırım en dikkat çeken iki $ey, görsel olarak doyuma ula$tırması ve Christina Ricci' nin güzelliği. Aslında kendisinin yerinde daha büyük birisi seçilebilirmi$. Bazı sahnelerde Johhny Deep' ten ya$ça küçük olduğu çok bariz sırıtıyor.

Aslında filmle ilgili anlatılacak pek bir $ey yok. Tim Burton filmi olduğundan dolayı, hiç yadırmadan izlenmesini tavsiye etmekteyim. Bunun yanında Johnny Deep' in güzel bir performans daha gösterdiğinide belirtmek lazım. O korkak karakterin film içindeki mimikleri olsun haraketleri olsun, hatta sonlarında g.t korkusuyla dü$ünmeden süvarinin üstüne atlaması ve hemen ardından tekrar korkak ki$iliğine geri dönmesi olsun, oldukça ba$arılı yansıtmı$ bence.

Johhny Deep' in dı$ında diğer oyuncularda onu izleyip ço$mu$ kanaatindeyim. Hemen hemen hepsi belirli bir standartta oynamı$lar herhangi bir batırma yok benim gördüğüm kadarıyla. Senaryo ve i$leni$ oldukça iyi. Bunun dı$ında, süvarinin, ailesini öldürdükten sonra çocuğuda öldürmesi vah$iyceydi. Tüm o karizmasını götürdü o hareketi. Kınıyorum kendisini..

Points:7/10

Posted at time: 20:52 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

District 9 (2009)


Yapımcılığını Peter Jackson' ın üstlendiği, yönetmenliğini Neill Blomkamp' ın yaptığı bir çok filmde gördüğümüz uzaylı konusuna bamba$ka bir bakı$ açısı getirmi$ süper bir film.

Öncelikle $unu söylemek istiyorumki, bu film seneler sonra kült statüsüne ula$abilecek bir filmdir. Evet, herhangi bir eksiği hatası yok bana kalırsa. Çıkmadan önce uzun zaman beklemi$tim zaten. O kadar ses getirdi ki çıktığı günden beri izlememek çok büyük ayıptı zaten. Çıktığı ilk haftaki numarasını bilmiyorum fakat $u an itibariyle Imdb' de 65 numarada bulunuyor kendisi. Daha da yukarı çıkabilir aslında. Olmadı bu yerinde kalması da kafi. Herhangi bir hak etmemezlik yok yani film açısından.

Wikus Van De Merwe karakterini canlandıran Sharlto Copley, filmi alı götürmü$ resmen. Özellikle kedi maması yediği bir sahne vardı ki, bu adamın ilk filmi olduğuna inanmakta zorlandım desem yeridir. Onun dı$ında diğer oyuncular ki zaten yarısı uzaylılardan olu$makta pek bir atılım yapmamı$lar. Fakat gerekmemi$te zaten. Bu $ekliyle oldukça iyi bir film olmu$.

Konusuna gelicek olursak, uzaylılar nedeni bilinmeyen bir $ekilde gemilerini Güney Afrika' nın en büyük $ehri olan Johannesburg' un üstünde durdururlar yada zorunlu bir bekleme yaparlar. İçindeki uzaylıların ya$amalarına izin veren hükümet ve dünya, onları etrafı tellerle kaplı bir bölgede ya$amaya zorlarlar. District 9 ismi zaten bu bölgenin ismi. 28 yıl sonra, a$ırı hızlı bir geli$meden dolayı kendilerini ba$ka bir bölgeye tahliye etmek isteyen bazı görevliler tarafından rahatsız edilmeye ba$larlar ki bu sırada bölge çoktan bir arka mahalle havasına bürünmü$, düzenden ve normal bir ya$am bölgesinden çoktan uzakla$mı$tır. Görevliler tahliye kağıtlarını imzalatmaları sırasında, hazır kendilerine neden bulmu$ken bir yandanda arama yapmarlar ve yanlı$lıkla, bir insanı uzaylıya çeviricek bir sıvı görevlilerin yöneticisine bula$ır. Bundan sonra i$in rengi deği$ir ve olaylar geli$ir..

Bu filmde özellikle uzun zamandır görsel efektlerin bu kadar gerçekçi kullanılmasına hayran kaldım ben. Çünkü film dünyası öyle bir yere geldiki, artık bilgisayar destekli grafikler hemen her filmde ba$rol oynamakta ve bu kadar kullanılmasına rağmen oldukça soyut durmaktalardı. Bu filmde bu durum resmen ortadan kalkmı$. Sanki hiç bir efekt kullanılmamı$ gibi bütün uzaylılar ve onlara ait her$ey. Bunun yanında, diğer filmlerde olduğu gibi onlar insan ırkını esir almıyorlar bu defa. Yada üstünlüklerini göstermiyorlar. Biz onlara hükmetmeye çalı$ıyoruz. Ve tabiki aralarından bazılarını laboratuvarlara kapatıp üzerinde deneyler yapıyoruz etik olmayan bir $ekilde. Filmin içinde kullanılan her$ey oldukça orantılı olmu$ bana kalırsa. Verdiği mesajlar gayet yerinde. Hiçbir kasılma olayına girmemi$. Ne mesaj vericem diye kasmı$, ne kendimi popüler kültürün içine sokayım diye. Tam olarak istediğini göstermi$, tam kıvamında enfes bir film sunulmu$. Umarım devamı gibi gibi bir saçmalıkla çok güzel filmleri harcadıkları gibi bunuda harcamazlar. Eğer yapmak isterlerse Christopher' ın dönmesi ve ordaki arkada$larını kurtarması, sava$ açması olası kullanılabilecek bir malzeme gibi duruyor.

Görsel efektlerden ba$ka, yapımcılara te$ekkür etmek istediğim bir konu daha var. Saçma sapan kli$eler kullamayarak ne iyi etmi$siniz yahu. Ulan her filmde toplayıp çıkartınca aynı $eyler. Biz bıktık adamlar göre göre çekmekten bıkmadılar..

"You' re not welcome here."

Points:10/10

Posted at time: 20:50 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

Serpico (1973)


Sidney Lumet' in yönettiği, her zaman bir polis olmak isteyen Frank Serpico' nun, rü$vet ve yolsuzluklara kar$ı, diğer polislere gösterdiği mücadeleyi anlatan film. Ya$ananların gerçek olması, aslında $imdiki zamanla geçmi$in pek farklı olmadığını dü$ündürüyor.

Filmin genel olarak i$leyi$inde bazı eksiklikler var. İlk gözüme çarpanı, Serpico' nun önce bıyık ondan sonra keçi sakal ve sonra kirli sakal bırakması. Ve bunların bir anda olması. Ba$roldeki oyuncudan biraz mesafeli kalmamıza yol açıyor sanki. Kesit kesit, belgesel tadında izler gibi bir durum olu$uyor. Filmin ilk sahnelerinde, bir insan yüzünden vurulmu$ ve acil tedavi ihtiyacı varken, neden çorapları çıkartılır ve neden iki çorapta özellikle gösterilir onu anlamadım ben. Adam yüzünden vurulmu$ yahu bırak kalsın çorapları 15 dakka sonra çıkar karde$im. Serpico' nun ilk kız arkada$ının(Leslie) küvetteki evlenme muhabbetinden sonra neden kızı yok ettiniz bir anda yahu? Ne güzel kızdı o. Üstelik yerine gelen, Serpico' nun bahçeden tavladığı kız (Laurie) bazı sahnelerde çok saçma tepkiler verdi resmen. Madem ilk kızın rol ömrü kısa olucaktı, ikinci kızı ilk kızın yerine koysaydınız, sarı$ın olan daha uzun süre kalsaydı.

Bu gibi hatalara rağmen Al Pacino' nun oldukça sağlam oyunculuğu diğerlerini kapatıyor. Zaten kendisinden ba$ka filmle ilgilenen pek olmamı$ gibi. Hiç kimse pek ilgilenmeden oynamı$ zira, pek bir alakasız duruyorlar bazı yerlerde. Ve film sanki biraz daha kısa olabilirmi$ gibi geldi bana. Bazı gereksiz sahneler var çünkü. Fakat genel olarak güzel i$lenmi$ insanı sıkmadan zamanı geçirtebiliyor. Al Pacino' nun çok kısa olduğunuda farkettik bu filmde. Resmen gözümüze sokmaya çalı$tılar. Serpico dediğin, kendisi küçük mahareti büyük anlamında olabilir sanırım.

Points:8/10

Posted at time: 20:47 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

Humains (2009)


Jacques-Olivier Molon ve Pierre-Olivier Thevenin tarafından yönetilen, gerilim-aksiyon filmi. İlgnç bir $ekilde filmin ilk yarısı gerilim yolunda hızla ilerlerken ve hatta bazı sahnelerde tam bunu ba$armaya yakla$mı$ken, ikinci yarıda bir anda aksiyona dönüp beni dumur etmi$tir.

Çok büyük bir beklentim olmadan sinemasına gittiğim bu filmde, çıktıktan sonra ilk dü$ündüğüm $ey aslında paramın ziyan etmemi$ olmamdı. Tamam vasatın üstü bir film. Kendisi diğer filmlerden ayıran herhangi bir özelliği yok, bir çok kli$esi var ve tam olarak hangi tür bir film olacağına da karar vermemi$ fakat, dediğim gibi herhangi bir beklentim olmadan gittiğim için keyifle izledim ben. Fakat bazı sahnelerde resmen batırmı$lar yahu. O kadar soyut ve o kadar saçma tepkiler ve olaylar oluyorki ara sıra, sanki bir yönetmenin yaptığı i$ orta karar bir film ayarında giderken, diğeri bende dokunayım biraz yahu diyip bok etmi$ filmi. Parçalı bulutlu olmu$. Fakat hangisinin kötü olan olduğunu tam çözemedim.

Konuya gelince, biraz fantastik kaçmı$ bir açıdan. Sonuçta orta çağda ya$adığı farkedilen mağara adamlarının kafatasının bulmaya gidiyorlar fakat bir bakıyorlarki aman tanrım ne orta çağı bugüne kadar gelmi$lerde onları avlıyorlar filan. Dediğim gibi biraz fantastik olmu$ aslında. Filmin bazı yerlerinde öyle basite indirgenmi$ bir anlatım varki, insan bir yarım saat sonrasını çok rahat tahmin edebiliyor. Çünkü kaçıp bir araba gördükleri anda ben anlamı$tım o adamın mağara adamlarına yardım ettiğini. Çok basit bir$eydi çünkü. Sadece kızları kaçırıp erkekleri bıraktıkları sırada da, soylarının tükenmekte olduğu ya da farklı tatlar denemeye çalı$tığını dü$ündüm mağara adamlarının. Filmin sonlarına doğru öğrendiğimiz bir$ey daha varki, bu mağara adamlarıyla geçmi$ten gelen bir hukuku olan bir kaç insan, onlara soylarını devam ettirmede yardım ediyorlar. Ve filmin sonunda, bir mağara adamının hayatını kurtaran kız hayatta kalıyor. Bu açıdan aslında mağara adamı dediğimiz insanların, duygusal ve zihinsel yönden o kadarda geri kalmadıklarını i$aret etmi$ bize.

Points:5/10

Posted at time: 20:45 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , ,

In Bruges (2008)

Martin McDonagh' ın hem yazıp hem yönettiği enfes film. Bu kadar enfes olmasına rağmen çok popüler olmaması ayrı bir güzellik katıyor bence kendisine.

Oyuncu kadrosuna gelicek olursak, Colin Farrell, Brendan Gleeson, Ralph Fiennes bulunmakta. Filmde pek göremediğimiz kadın oyuncuların arasından bir dünya harikası gibi fırlayan ki$i ise Clémence Poésy. Kendisi hakkında sayfalarca yazı yazabileceğimi farkettim film bittikten sonra. Zira, Hollywood' un piyasaya sürüp, sanki rü$vetle yaptırıyormu$casına herkesi a$ık ettiği ta$ bebeklere inat olarak inanılmaz bir masum güzelliği var hatunun. Colin Farrell' ın oldukça iyi bir oyunculuk çıkardığını görmek mümkün film boyunca. Kendisine e$lik eden Brendan Gleeson ise kendisinden hiç a$ağı kalmadan, gelen ortaların hepsini gole çevirmi$ kanımca. Jimmy karakterini oynayan Jordan Prentice ise apayrı takılıyor film boyunca. Zaten filmdeki genel olarak kara-mizah hali etkin. Sadece Jordan onlardan ayrı, direk olarak yardıran bir karaktere bürünmü$.

Filmin konusu ise gayet özgün bir çalı$ma bence. Ray, kiralık bir katildir. Bir rahibi öldürürken kaza sonucu bir çocuğuda öldürür ve bunalıma girer. Ray ve ortağı Ken' ın patronları Harry ise Ray' ın bu durumundan rahatsız olur ve Ken' den onu öldürmesini ister. Ray' e son bir iyilik olarak Bruges' a yollar bu ikiliyi. Aslında oraya gittiklerinden sonra Harry' nin isteği geliyor film zamanlamasına göre, neden böyle yazdığımı bende bilmiyorum.

Filmin genelinde pek göze çarpan hatalar olmamasıyla birlikte, ince ve güzel ayrıntılar mevcut. Bazı repliklerin oldukça vurucu olduğunu da söylemeden geçmemek lazım. Müzikler ise bir diğer dikkat çekici durum.

Son zamanlarda yapılmı$ sanırım en iyi filmlerden biri In Bruges. Gerek oyuncuları olsun, gerek konusu olsun.

Points:9/10

Posted at time: 20:43 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Noise (2007)


Henry Bean' ın yazıp yönettiği, büyük $ehirlerdeki seslerden ve en çok araba alarmlarından rahatsız olan David Owen isimli karakterin, bu sorunla ilgili mücadelesinin anlatıldığı film.

Aslında film konu olarak gayet güzel dü$ünülmü$. Her halinden belli. İlginç kamera açıları yok, kendisini çok öne atıcak, dikkat çekicek sahneleride yok aslında. Zaten Henry Bean' in normalde bir senarist olduğu dü$ünülürse bunların hepsi normal $eyler. Konuya ve i$leyi$e daha çok önem verilmi$ filmde.

David Owen' ın $ehirdeki seslerle mücadele etmesi, filmden sonra insana aslında ne kadar çok rahatsız edici sesin olduğunu ve bizim bunlara farketmeden ve dikkat etmeden alı$tığımızı farkettiriyor. Ki$isel olarak, evimin çok sesli bir yer olmamasından dolayı bu açıdan biraz daha rahatım fakat mesela gecenin bir yarısı geçen bir çöp kamyonunun hangi insanı rahatsız etmediğini merak ediyorum doğrusu. Ya da Owen' ın taktığı gibi araba alarmlarının. Bilmem kaç dakika durmadan çalan iğrenç sesler. Filmin ba$ında araba hırsızlık olaylarında görevli bir kaç insan konu$uyor. Bilmiyorum kendileri gerçek mi yoksa rol mü yapıyorlar, hakkında hiç bir $ey yazılmamı$ onların fakat alarmların hiç bir hırsızı yava$latmadığını, hatta bazen kolayla$tırdığını söylüyor bu insanlar. Dü$ününce haksızda olmadığı kanısına varıyorum. Sonuçta artık araba alarmları o kadar normal bir ses oldu ki herkes için, kimse dikkat etmiyor aslında alarm çaldığı zaman. Gecenin ortasında, sessizlik hakimken çalan bir alarm beni cama çıkartıyor arabam olmamasına rağmen aslında, fakat gün ortasında bir çok insan etraftayken çalan bir alarm hemen her sesi bastırmasına rağmen kimsenin dikkatini çekmiyor.

Filmin kendisi gayet akıcı olmu$. Yani Henry Bean güzel bir i$ çıkarmı$. Herhangi gereksiz, filmin akı$ını yava$latan bir sahneye rastlamadım. Fakat Margarita Levieva isimli melek gibi kızın canlandırdığı Ekaterina Filippovna karakterinin nasıl olurda eldiven kullanan bir insanın yapı$tırdığı çıkartmadan parmak izi alıp Owen' ı bulduğunu anlamı$ değilim $ahsen. Ayrıca bu adam bu kadar alarmlarla uğra$ırken nasıl bir geliri olmaz? Sonuçta sosyal aktivitelerine para harcamasa bile yeme içme ihtiyacını gidermek zorunda sanırım? Para konusuna hiç değinilmemi$ film boyunca ki, bu da ilginç bir durum bence. Eğer bununla ilgili bir veya iki sahne olsaydı, alarm kahramanı biraz daha oturaklı olabilirdi. Zaten kendisinin üstünde de çok durulmamı$, zira adamın kendisi kahraman olmak değil sadece sesleri susturmak amacıyla ba$lıyor bütün bu olaylara.

Points:8/10

Posted at time: 19:50 on 18 Eylül 2009 Cuma by : Razorback | 0 yorum   | Filed under:

My Blueberry Nights (2007)


Kar Wai Wong' un hem yazıp hem yönettiği romantik komedi filmi. Türü bu olmasına rağmen komedi öğesi olarak neredeyse hiç bir$ey yok filmde.

Jude Law ve Natalie Portman filmin ağır ta$ları. Natali Portman ise benim için önemliydi filmi izlerken. Biraz daha erken girip biraz daha kalabilirdi aslında film içinde. Geri planda kalmayı tercih etmi$ nedense. Norah Jones ise gitsin sadece $arkı söylesin yahu. En azından bu kadar sırıtmıyor $arkılarında. Ba$rol oyuncusu böyle oynarsa filmin geneline iyi demek biraz zor oluyor.

Fakat bunun yanında o kadar güzel kamera açıları ve güzel bir senaryo varki.. Sanki birinden alıp birine eklemi$ yönetmen. Arkaplan renklerinin film boyunca sıcak tonlardan olu$ması filmin tatlı bir hal almasına neden olmu$ bence. Hemen her karesi resim gibi zaten filmin.

Konusunu açıklamak gerekirse, sevgilisinden ayrılan genç ablamız kendine biraz zaman tanımak, ruhunu dinlendirmek için bir yolculuğa çıkar. Bundan sonra ise bir kaç hikaye iç içe i$lenir filmde. Fakat Jeremy karakterini canlandıran Jude Law' la olan diyaloglar diğerlerinden çok daha samimi geldi bana. Natalie Portman' ı zaten herhangi bir değerlendirmeye sokmuyorm $ahsi olarak hehe.

Fazla bir beklenti olmadan, keyifle izlenebilecek bir film kısaca My Blueberry Nights.

Points:6/10

Posted at time: 19:48 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

The Sixth Sense (1999)


M. Night Shyamalan' ın süper filmi. Hem yazıp hem yönetmi$, aslan gibi i$ çıkarmı$ resmen.

Korku filmlerinin hemen hep birbirinin aynı olması derdine kapılan insanlara ilaç gibi gelecek filmdir bu. Bunu bir söyleyelim ba$ta. $unuda söylemeliyimki filmde herhangi bir kurgu hatası yok. Bruce Willis' ın çok iyi bir performans ortaya koymadığı doğru. Fakat kesinlikle kötü değil. Orta sınıf gibi olmu$ o kadar. Haley Joel Osment, Cole karakteriyle harikalar yaratmı$ zaten. Belkide bunun gölgesinde kalmı$ olabilir. Zira el kadar çocuk ya$ına ba$ına bakmadan bu kadar iyi rol yapabiliyormu$ bunu öğrenmi$ olduk bu filmde. Özellikle okulda çizdiği resmi anlatıp, "tornavidayla ölen bir adam çizdim, annemi çağırdılar. $imdi ise gökku$ağı çiziyorum" repliği cidden $ahane. Toni Collette ise Cole' un annesi rolunde fena değil fakat bir kaç sahnede resmen batmı$ yahu. Ve, ve, ve Mischa Barton' un bundan bir 10 yıl kadar önce aslında $imdiki kadar güzel olmadığını öğrendik. Zaten kuru kara bir$ey olarak kaldı kızcağız. Çok üzmü$ler sanırım onu. Neyse hemen filme dönüyorum.

Filmin aralarda ölülerin girdiği sahnelerde bir gerilme ya$anıyor evet. Fakat bu gerilmeler o kadar güzel serpi$tirilmi$ki filme, insan hayran kalıyor resmen. Ölülerin arasında, Cole' u odasına çağıran, babamın silahını gösteriyim sana diyen çocuk arkasını döndüğü anda saniyelik bir dumur ya$attı mesela bana. Bruce Willis' ın filmin ba$ında öldüğünü anlamak için aslında o kadar zeki olmaya gerek yok. Zira bir çok i$aret var aslında, sadece böyle bir olayın olma ihtimali çok dü$ük gibi durduğu için insanları ters kö$eye yatırdığını dü$ünüyorum. Bruce Willis ölürmü lan hiç? diye bir sorunun cevabı belli sonuçta. Fakat öyle olduğunu bilip izlediğinde bile herhangi bir kurgu hatası bulamıyor insan. O kadar özenle yapılmı$ ve anlatımı o kadar güzelki filmin, insan sıkılmıyor hiç. Kitap okurken ba$ından kalkamamak gibi sanırım.

Points:9/10

Posted at time: 19:46 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: ,

Star Wars: Episode VI - Return of the Jedi (1983)


Richard Marquand' ın yönettiği fakat George Lucas' ın yazdığı filmdir. The Saga' nın son filmi olma özelliğini ta$ıyan bu yapımın sonunda her$ey açıklığa kavu$ur, tüm sorunlar, dertler, tasalar son bulur, herkes refah seviyesine yükselir ve artık insanları üzücek $eyler ortadan kalktığı için herkes bayram yapar.


Bu son cümleden tekrar almak istiyorum. Bayram yaptılar yahu resmen. Çok saçma bir biti$ti. Tamam sonunu güzel bağlayacaktınız kabul. Bende öyle istedim fakat o bayram ne yahu. Madem Emperor' dan bu kadar $ikayetçiydiniz, neden Rebel' lar 3-5 ki$i takılıyorlardı, neden yardım etmediniz? Jabba' nın Leia tarafından zincirle boğularak öldürülmesi dı$ında herhangi bir hatası bulunmayan filmdir bence. Yahu onu nasılda boğdun öldürdün sen güzelim?

Ayrıca bu film, Darth Vader' ın ne kadar delikanlı bir insan olduğunun kanıtıdır bence. Adam kıyamadı yine oğluna atıverdi Emperor' u çöpe. Demekki içinde bir iyilik vardı o kadar zaman. Belkide Jedi' lerin kendisini eğitmesinde sorun vardı. Gençti bir zamanlar, daha çok toydu, gönlü kaydı Dark Side' ın janjanlı güçlerine.

Bir kaç ayrıntı.. Leia' nın Jabba' nın kölesiyken giydiği giysi onu oynayan Carrie Fisher' ın fikriymi$. Çok kapalı giysiler giydiğim için erkekten farkım kalmadı demi$. Zaten onu giydiği sahnelerde iç çama$ırı giymediğini gördüğümüz için, o giysilerin kendisini ne kadar sıktığını anlayabiliriz sanırım. Darth Vader' ın yakılma sahnesini bizzat George Lucas yönetmi$.

The Saga' nın sonuna geldiğimize göre bir kaç cümleyle bitiricem. Mark Hamill, sen ne onursuz adamsın yahu. Ulan ilk filmi çektin, batırdın, ikincisinde batırdın, üçüncüde de batırdın yahu. İnsan biraz geli$tirir kendini. Geli$tiremiyorsa da yardım ister yahu. Tamam belki kapasiten yok fakat bu kadar kazma olmak eksta yetenek isteyen bir durum bence. Ba$rolünde oynadığın üç film dünyanın önde gelen filmlerinden olsun, ama sen öküzün teki olarak kal. Böyle i$ olurmu yahu. Daha öncede gördüm bir çok kötü oyuncu. Fakat adam ısrarla kendini geli$tirmiyor ilk filmden son filme kadar. Nedir bu kendini beğenmi$lik anlamı$ değilimki. Harrison Ford' a baksaydın iki dakika belki bir$eyler kapardın yavrucum.

Points:9/10

Posted at time: 20:20 on 17 Eylül 2009 Perşembe by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,

Star Wars: Episode V - The Empire Strikes Back (1980)


Alı$ılmı$ın dı$ında bu defa Irvin Kershner tarafından yönetilmi$, bir çok insanın yorumu olan "serinin en iyi filmi" dü$üncesine kesinlikle katıldığım filmdir bu. Senaryonun yine Lucas tarafından yazılmı$ fakat ba$ka biri tarafından yönetilmi$ olması sanırım daha iyi olmu$. Ve hemen $unu söylemek istiyorum, bu film hayatımda gördüğüm iyi kurgulardan birine sahip. Filmin gidi$atında ve anlatı$ında unique bir yapım var resmen..

Hemen filme geçiyorum. Luke, direni$çilerle birlikte kaçmaya ba$lar filmin ba$ında. Emperor, tüm gücüyle onları aramakta, yok etmeye çalı$maktadır. Yoda' nın yanına giden Luke, Jedi olma yolunda ilk adımlarını atar. Fakat eğitimini yarıda bırakıp zor durumda olduğunu hissettiği arkada$larının yanına gider. Olaylar geli$ir..

Bu filmde bir çok $ey açığa kavu$turulmu$ aslında. Darth Vader' ın Luke' un babası olduğu mesela. Sanırım en vurucu olan buydu. Filmin yönetmenliği o kadar güzel yapılmı$ki, insan neresinden baksa ho$una gidiyor. Öncelikle filmin süresine konu çok iyi sığdırılmı$. Film boyunca hiç bir duraklama olmuyor, insan sıkılmıyor. Solo' yla Leia' nın a$kı olsun, Luke' un Jedi olmaya adım atması olsun, esprileri olsun, konusu olsun. Bir sonraki bölüme bir çok açık kapı bırakması çok güzel olmu$ bence. Üstelik filmin sonuda gayet iyi. Hazır buna değinmi$ken $unuda belirtmek isterim, Luke' u oynayan oyuncu Mark Hamill, Darth Vader' ın "I' m your father" demesiyle birlikte öğrenmi$ bulunmakta bu durumu. Hatta filmin montajı sırasında ses efektlerini özel olarak eklemi$ler oraya. Zira, film sırasında bir anda böyle bir cümleyle kar$ıla$ınca Mark Hamill hiç bir $ey diyememi$ öyle kalmı$ garibim.

Oyunculara gelicek olursak, Mark Hamill her zamanki gibi yine kendini beğendiremedi bana. Harrison Ford ise gayet iyiydi buna rağmen. Hatta ilk filmdeki karizma seviyesini biraz yükseltmi$. Carrie Fisher ise ilk filmdeki gibi normaldi. Kendisiyle ilgili herhangi bir deği$im farketmedim. Sadece burda biraz daha öne çıktı, a$k falan ya$amaya ba$ladılar Solo' yla.

Filmin, benim gözüme takılan hatalarından bahsedicek olursam eğer, ilk sahnelerdeki kaçı$ sahnesindeki ufak sava$ uçaklarında neden insanlar Kappa amblemi gibi sırt sırta oturuyorlar anlamı$ değilim. Sanki birbirlerine küsmü$ler gibi duruyor. Emperor bir sahnede Darth Vader' la, Luke hakkında konu$urken, Anakin' ın oğlu o diyor, Darth Vader' da, nasıl olur imkansız böyle bir durum gibi bir $ey söylüyor. Fakat sanki kendisinden ba$ka birisinden bahseder gibi. Garip bir konu$ma oluyor orda kısaca. Yoda' nın mekanında, Luke kendisine eğitim verilmesi için konu$urken Obi-Wan giriyor araya ve gayet sert konu$uyor Yoda' ya. Daha önceki filmlerde gördüğümüzde süt dökmü$ kedi gibiydi Yoda denilince dururdu. $imdi bir $ımarıklık gelmi$ üstüne sanki. Ama yine söylüyorum yeri gelmi$ken, kendisi adam gibi adam yahu. Birde tam o sahnede, Yoda sadece bir defa bıyık altından eğitim için çok ya$lı diyor. Anakin 9 ya$ındayken bas bas bağır bu çocuk ya$lı diye, fakat olay Luke' a gelince bir defa öylesine ya$lı çok de geç. Böyle adalet mi olur Yoda dayı? Bunun yanında, Luke' un Leia tarafından öpülmesi gözlerden kaçmadı. Tamam biliyoruz Solo abimizi kıskandırmaya çalı$ıyosun fakat neden gittinde karde$ini öptün yahu? Solo' yla Leida, ilk sahnelerdeki saldırıdan kurtulunca, Darth Vader' ın Luke buraya gelicek diyene kadar çocuğu hiç hatırlamamaları ilginç bir durumdu. Tamam, bulu$ma noktasına gidicekti Luke, o yüzden merak etmediler belki, ama hiç konusu bile geçmedi, pes cidden.

Görsel efekt yapımcısına iki çift lafım var bu film için. Bilmem kaç yılında, insanlar film çekicek kamera bulamazken sen bu kadar iyi görsel efekt yapmayı nerden öğrendin kuzum? Hala izlerken tazeliğini koruyor kanımca. Fakat bir alkı$ta, Makeup Departmant' taki görevlilere. Yuh diyorum size ba$ka bir $ey demiyorum

Böyle hatalar olsun canımı yesin dediğim filmdir kısaca. Böyle ufak $eyler o kadar sorun değil aslında. Sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmı$, süper ötesi bir film sonuçta. Bu saydıklarım yüzünden ele$tiricek değilim. Hastasıyız ailecek..

Points:10/10

Posted at time: 08:23 on by : Razorback | 0 yorum   | Filed under: , , ,